Dondurucu derecede soğuk karlı bir kış sabahı, güneş daha ufukta bile yerini almamışken, bir kaç kişilik işe yaramaz bir grup toplanmış, kendilerini soğuktan korumak adına Eskimolular gibi giyinmiş olmalarına rağmen uzakta sadece gölgeleri görünen tuhaf canlıları bir merak uğruna çekiyorlardı. Canlı denildiğinde herkesin aklına hayvan gelebilir ama bu sıra dışı canlıların şekli hiçbir hayvanınkine benzemiyordu. Tanımlanamaz şekilleriyle epey korkutucu gözüküyorlardı: hafif uzun, ince, güzel vücutları vardı, her kadının sahip olmak isteyeceği türden uzun bacaklara sahiplerdi. Hepsinin bacakları çarpıktı, çok kaslıydılar, biraz tuhaf yürüyorlardı ve bacak kasları onları yeri sarsabilecek bir dev gibi gösteriyordu, garip şeyler vardı çok garip... İnsanlara yakından uzaktan benzemiyorlardı, bebeğini korumak isteyen bir baba aslan gibi iri yarı ve korkunçtular, tabii bunlar sadece gölgelerinden anlaşılan bulgular. Oldukça büyük olan gölgeleri birden küçülmeye başladı,
yaklaşıyorlardı...Grup saklandıkları çalılığa biraz daha sokuldu. Titreyen ellerinden dolayı görüntü bulanık ve bozuk çıkıyordu, ama şu anda önemli olan görüntünün kalitesi değil, çektikleri şeydi. Yabancılar caddenin ortasında beliriverdiler, düşündükleri kadar uzun boylu değillerdi, biraz gorilleri andırmalarına rağmen sopa yutmuş gibi dimdiktiler ve inceydiler, kaslıydılar. Yüzlerini merak ediyordu kameramanlar, ama sanki Yabancılar bilerek yüzlerini saklıyorlardı.
Sokak lambalarından gelen loş ışık Yabancıların korkutucu olan izlenimlerini daha da yükseltiyordu. Gruptakiler canlıların dünya dışı varlık olduklarını az çok anlamışlardı, ten renklerinin mavi olması ve kafalarının olması gerektiğinden biraz daha büyük oluşu bu teoriyi destekledi.
Evet yanlış anlamadınız mavi renkli, çarpık bacaklı, fazlasıyla güçlü ve kaslı, biraz uzun boylu ve hayli korkutucu olan bu mavi yabancılar dünyadaydı. Gruptakilerden azıcık daha büyük olan kafaları resmen, 'Biz sizden daha zekiyiz sabun kafalılar,' diye bağırıyordu. Duvarları bile sadece görünüşüyle yıkabilecek vücutları da bunu kabul edip, 'Hepinizi hem zekamızla hem de fiziğimizle fıstık ezmesi yaparız,' diye tehdit ediyordu.
Gruptakiler ne hissedeceklerini pek kestirememiştiler. Bu kocaman evrenin sadece insanlar için harcanmadığına mı sevineceklerdi yoksa bu kocaman evrende bu yabancılar gibi farklı türlerde canlıların bulunmakta olduğunu bildikleri için korkacaklar mıydı? Bu düşünceler hepsinin korkudan dizlerinin bağını anında çözebilirdi. Hem bazı yabancılar dost canlısı olmayıp insanları öğle yemeklerinde tavuk niyetine yiyip, hayatlarında her şey normalmiş gibi devam edebilirlerdi. İnsanlardan daha zararlı bir varlığın bulunması bütün dünyayı yerinden oynatırdı, hem de öyle böyle değil. Bu korkunç düşünceleri böyle karamsar bir şekilde düşünmeye devam ederlerse, bu düşünceler büyüyecek, büyüyecek ve ulaşılamaz bir boyuta ulaşacaktı, o yüzden başka bir şeye odaklanmaya çalıştılar ama imkansızdı, çok zordu onlar için sadece bunları düşünmemeye çalışmak. Acaba bu kolay eylemi bile yapamazken bu olayları yaşamak ve tatmak nasıl bir deneyim olacaktı?
Grubu daha korkutan bir olay gerçekleşti, yabancıların sıradışı yüzlerini gördüler. Ve bu olay hiç de iç açıcı değildi. Sol gözlerinin tamamı simsiyah, sağ gözlerinin tamamı ise bembeyazdı. Yin ile Yang gibiydi gözlerinin içi. Ama işin daha korkutucu olan kısmı bu gözlerin içinde parlayan mavi damarlar olmasıydı. Sol gözlerinin irisindeki siyahlık sağ gözlerinin irisindeki beyazlıkla büyük bir tezat içindeydi. Sol gözlerinin içinde ucu bucağı gözükmeyen, sizi her saniye içine çeken bir karanlık gizliydi, karadelik gibiydi. Sağ gözleri ise dışarı akan, insanları içine çeken çok parlak bir ışık gibiydi.
Grup bu açıklanamaz konularla savaş içindeyken, mavi yabancılar orta düzey pahalılıkta olan ve emekli evini andıran yalnız bir eve girmeye çalıştılar. Onlar da insanlar gibi modern kıyafet giyiyorlardı ama daha teknolojik gözüküyordu. Tırnaklarını kemirmekten bitiren grup, 5 mavi yabancıyı, küçük, kendince yaşayan, bacasından duman bile tüten bir eve doğru girerlerken çekmeye devam ettiler. Her bir kafada farklı farklı sorular mevcuttu, hepsinin cevabını da ölesiye bilmek istiyorlardı. Yabancıları dehşet verici bir sabırsızlıkla beklemeye başladılar. Mavi yabancılar neden o masum eve girmişlerdi? O evde ne yapacaklardı? En mantıklı soru uzaylılar neden dünyaya şimdi gelmişlerdi? Bu soruların hepsinin çıkmaz sokak barındıran ve beyin yakan yanıtları vardı. Ama ne olursa olsun grup her şeyi en ince ayrıntısına kadar öğrenecekti. Ne olursa olsun...
5 endişeli ve sıkıntılı dakikadan sonra yabancılar kaslı kollarında, gördüklerinden resmen bunalıma girmiş bir ifadeye sahip, bayıltılmış gibi uyumakta olan kır saçlı yaşlı bir adamla geri döndüler. Gruptakilerin aklına yeni bir soru daha girmişti artık. Bu adam da kim ve yabancılar bu ihtiyardan ne istiyor olabilirler? Adamın kendine bile bakacak gücü yokken yabancılar seri bir şekilde yaşlı adamı kolayca kaldırıp uzay mekiğine benzeyen bir araca götürdüler. Adama karşı olabildiğince nazik davranmaları gruptakilerin gözünden kaçmadı. Sanki bir yere yetişmeye çalışır gibi telaşlıydılar yada bir an önce bu saf olmayan dünyadan çıkıp arınmak istiyorlardı. Dünyaya bir daha gelmemeye yemin edercesine kapılarını çarparak kapattılar, o sesten bile bütün mahalle uyanabilirdi. Ve sanki hiç gelmemişler gibi kayboldular...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yabancılar
Science FictionYabancılar... Bir o kadar ulaşılamaz ama bir o kadar da burnumuzun dibinde, kafamızı oynattığımızda bulabileceğimiz olan o kelime... Kuzey Dora ve ablası Hilal Dora, evrenin güzelliğine aşık bir şekilde, en istedikleri ve en tehlikeli meslek olan as...