MULTİMEDYA: PRENSES VE KRAL
Bazen insanlar hiç bir şey hissetmiyormuş gibi davranırlar. Sanki tüm duyguları ellerinden alınmış gibi, sanki bir kalbi bile hiç olmamış gibi, geçmişte yaşadıkların gelecekte yakanı bırakmıyordu. Güçlü görünürsün yada kendini güçlü kalmaya zorlarsın. Sanki hiç kırılan bir kalbin yokmuş gibi, sahi, nasıl hatırlar insan kalbini, birini sevince mi? Yoksa acıyı hissedince mi?
"Ben küçükken, isyan çıktığında koşup babama sarılmıştım." Asral ateşin başında çadıra sırtını yaslamış, dizlerini kendisine çekmiş kollarını dizlerine koymuş oturuyordu. Komutan Barlıbars ise ondan uzakta karşısında çadıra yaslanmış ona bakıyordu.
"Buraya ilk geldiğinizde çok korkmuştum. Koşup gitmek istedim. Ama sarılacağım babam yoktu." Asral ağlıyordu. Belki de bunca yıl ilk defa gözyaşlarını tutmadan akıtıyordu. Güçsüz görünmeye tahammülü de olmuyordu. Sanki, eğer bir kez yıkılırsa daha kalkamayacaktı.
"Çocukken, tanıklık ettiğim isyanda herkesin vahşice katledilişini görmüştüm. Annem beni korumak için kendini feda etmişti." Komutan kızın yaşadıklarına yabancı değildi. O da yaşamıştı. Elleri kan kokan insanlar masum insanları tarihin her köşesinde katletmişti. Aslında savaşlarda genel bir kural olduğunu söylerler. Kadınlara ve çocuklara dokunulmaz derler. Fakat hangi savaşta kadın ve çocuğa dokunulmamıştı ki genelde kadınlar ve çocukların savaştan kaçmaları için öncelik olmaları gerekirken çoğu erkekler kendi canları pahasına kadınları ve çocukları savaşın ortasında bırakmış yada ortaya atmıştı.
"Babamı arıyordum annemin kanlar içinde yattığını haber vermek için babam askerdi onlarla savaşıyordu 2 isyancının ellerinde ki zinciri sallayıp babamın koluna bağladıklarını gördüm. Babamın kollarını çekiyorlardı. O kadar çok acı çekiyordu ki kemiklerinin kırılma sesi hala kulaklarımdadır." Komutan Asral'ın kendisine yaşadığı şeyleri anlatmasından memnundu. Artık kendisiyle acısını paylaşıyordu. Küçücük çocukların hayatları mahvolmuştu. Ve geçmişin izlerini ömürleri boyunca ruhlarında taşıyacaklardı.
"Çığlık atmak istemiştim ama şoktan konuşamıyordum. Ardından bir adam babama yaklaştı. Ne dediğini hatırlamıyorum. Boğazını kesti. İşte o zaman boğazım koparcasına çığlık attım. Bir isyancı belimden tutup beni yere yatırdı. Ellerini bedenimde hissediyordum. Oysa ki ben çocuktum." Komutan ellerini sıkıyordu. Gözlerini yummuştu. Gözleri dolmuştu.
"Sonra isyancının yere yığıldığını hatırlıyorum. Ardından ablamın elinde ki hançeri gördüm. Ellerimi tuttu. Koşmuştuk gidebildiğimiz yere kadar ülkeden çıkmıştık. Korkarak ilerliyorduk. Bir kaç gün sonra bu topraklara geldik. Burada ki insanlar çok iyi davranmıştı. Ben babam gibi olmak istiyordum. Bu yüzden kılıç elimden inmedi." Asral ağlarken komutana bakmıyordu. Başı eğikti. Kendinden utanıyordu. İlk defa kendini açıyordu.
"O günden sonra içimde ki nefret ile yüzleştim benden güçlü kalmamı istiyordu. Bu yüzden hiç boyun eğmedim. Önüme kim çıkarsa çıksın kendimden ödün vermedim. Ama fiziksel olarak güçlü olur isem, tüm hayatım boyunca güçlü kalacağımı sanırdım. Ama insanın ruhu yıkılmışsa fiziksel olarak güçlü olsanda kalbin yanmaya devam ediyor." Dedi komutana gülümseyerek, aslında gözlerinden yaşlar akarken gülümsemek dünyanın en acı şeyidir. İçinde fırtınalar koparken ben iyiyim demeye çalışırsın.
"Elbet yıkılıyorsun işte istemesende dirensende yıkılıyorsun en çok ta güçlü olduğunu sandığın yerinden yıkılıyorsun." Komutan Asral'a yaklaşmak istemişti. Ama onu rahatsız etmekten çekiniyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEHLİKELİ TOPRAKLAR 1 VE 2. SERİ
Ficción históricaTARİHİN GÖRDÜĞÜ EN ACIMASIZ KRALLAR OLDU. ŞİMDİ TARİH, EN ACIMASIZ PRENSESİ GÖRECEKTİ. AMA PRENSESİN ACIMASIZLIĞI ZALİMLEREYDİ. TARİHİN GÖRDÜĞÜ ÇOK KAYIP OLMUŞTU. ŞİMDİ TARİH, HİÇ BİR YERE AİT OLMAYAN SIRLARLA DOLU BİR KRALI GÖRECEKTİ. "İşgal alt...