Kendine Gel Ahbap

556 82 44
                                    

Mark

Lee Donghyuck'la aramdaki eski sorunların yerini daha büyük yenilerinin aldığını anlamam fazla uzun sürmemişti. Kızgınlığını bir kilometre öteden hissedebiliyordum.

Aslında bana kızgın olması beni rahat bırakmamasından daha beterdi. Neden mi? Çünkü her şeyi elime yüzüme bulaştırmıştım da ondan. Suratımın her tarafında yumurta vardı ve suçu onun arka bahçesine atmış olmam bunu yıkamama yetmiyordu. Beni görmezden gelişi ya da çok bariz bir şekilde benden kaçınması bana bir salak olduğumu haykırıyordu. Avanak suratlı dangalağın önde gideni.

Derken bir gün, okul çıkışı Minhyuk'ta takıldıktan sonra eve geliyordum. Donghyuck'u gördüm; ön bahçesinde ağaç gibi olmuş bir çalıyı kesiyordu. Onu dövüyordu sanki. Dalların boyu omuzlarını aşıyordu. Oflayıp puflayarak, homurdanarak: "Hay seni... Sakın! Şimdi... Kopacaksın... İstesen de istemesen de!" gibi şeyler dediğini caddenin karşısından gayet net duyabiliyordum.

Peki, bu bana kendimi iyi hissettirdi mi? Hayır efendim, hiç de değil. Evet, bahçeleri berbat durumdaydı ve birilerinin bir şeyler yapmasının vakti gelmişti ama, yok artık. Babası neredeydi? Chanyeol ve Sehun neredeydi? Neden Donghyuck yapıyordu bu işleri?

Neden olacak, onu utandırmıştım da ondan. Her zamankinden daha kötü hissettim kendimi.

Bu yüzden gizlice içeri girdim; bunun benim masam, benim pencerem olduğunu ve Donghyuck'un caddenin tam karşısında bir çalıyı dövdüğü gerçeğini göz ardı etmeye çalıştım. Ne konsantrasyon kalmıştı ne bir şey. Mümkün değil, olmuyordu! Hiçbir ödevimi yapamamıştım.

Ertesi gün okulda ona bir şeyler söylemek için cesaretimi toplamaya çalıştım ama buna fırsat bile bulamadım. Hiçbir yerde beni kendine yaklaştırmıyordu.

Sonra otobüsle eve giderken aklıma bir şey geldi. Bu fikir ilk önce beni çok korkuttu ama fikri geliştirdikçe daha iyi anlıyordum. Evet, bahçe işlerinde ona yardım etmem yaptığım dangalaklığı telafi edebilirdi. Çok fazla patronluk taslamayacağını ya da olanı biteni aşırı duygusal ya da ona benzer aptalca bir şekilde değerlendirmeyeceğini varsayarak. Yok, yukarı çıkıp ona dangalaklık ettiğim için kendimi kötü hissettiğimi ve bunu çalılarını kesmesinde yardım ederek telafi edeceğimi söylerdim. Nokta. Hikaye burada sona erer. Eğer bundan sonra da bana kızgın olmaya devam ederse kendisi bilirdi. Bu onun sorunu olurdu.

Benim sorunum hiçbir zaman bu fırsatı yakalayamamış olmamdı. Otobüs durağından yürüyerek gelirken bir de baktım ki benim yapmayı düşündüğüm yardımı dedem yapıyor.

Haydaa, buyrun şimdi! İşte bu benim hemencecik özümseyebileceğim bir şey değildi. Dedem bahçe işleri yapmazdı. En azından bana hiç yardım teklifinde bulunmamıştı. Hep ev terlikleri giyerdi. O botları da nerden bulmuştu öyle? Ve o kot pantolonla pazen gömleği... Ne yapmaya çalışıyordu?

Komşunun çitinin arkasına çömelip on ya da on beş dakika kadar onları izledim. Tanrım, izledikçe daha da kudurdum. Dedem bu kadarcık bir sürede bile Donghyuck'a, bizimle birlikte yaşadığı bu koskoca bir buçuk yıl boyunca bana söylediğinden daha çok şey söylemişti. Neden Lee Donghyuck'la ilgileniyordu?

Eve yollandım ki bu da iki çit aşmayı ve komşunun aptal teriyerinin poposuna tekme koymayı gerektirmişti ama buna değerdi çünkü bu sayede caddenin karşısındaki partiyi görmemiş oluyordum.

İşte yine ev ödevlerimi yapamıyordum. Onlara baktıkça öfkeden kuduruyordum. Donghyuck dedemle birlikte kahkahalar atarken ben hala bir avanak suratlı dangalağın tekiydim. Dedemin gülümsediğini görmüş müydüm daha önce? İçten gülümsediğini. Hiç sanmıyorum! Şimdi ise diz boyuna gelen ısırgan otlarının içinde kahkahalar atıyordu.

Somebody That I Used To Know || MarkhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin