Yemek

509 74 9
                                    

Donghyuck

Eve geldiğimde Mark'ların akşam yemeği davetini boykot etmemin bencilce bir davranış olacağını düşündüm. Annem turta tarifleri için kolları sıvamaya ve "giyecek uygun bir şey" bulmak için gardırobuna göz atmaya çok fazla zaman harcamıştı. Hatta babam için yeni bir gömlek almış ve abilerimin giymeyi planladıkları kıyafetlerine de çok titizlenmişti. Yemeği dört gözle beklediği gün gibi ortadaydı. Bunun sebebini pek anlamamıştım ama yine de Mark'a karşı yeni keşfettiğim nefretimi anlatarak her şeyi mahvetmek istememiştim.

Ayrıca babam da Sangtae için kendini yeterince kötü hissediyordu. Henüz erişkinliğe ermemiş sekizinci sınıf öğrencilerinin çılgın yorumlarını duymaksa ihtiyacı olan en son şeydi.

Bu yüzden o akşam annemle birlikte turtaları pişiriyormuş gibi yaparak kendimi doğru şeyi yaptığıma inandırdım. Altı üstü bir akşam yemeğiydi bu, kimsenin hayatını değiştirecek değildi. Bu yemeğin altından kalkmam lazımdı.

Cuma günü okulda kahve gözlü hınzırdan kaçmak için elimden geleni yapmıştım ama o akşam yemek için giyinirken, babamın bana verdiği resme bakmaya başladım ve tekrar öfkelendim. Mark aslında hiçbir zaman benim arkadaşım olmamıştı. Hiçbir zaman. Ağaç konusunda bana destek çıkmamış, yumurtalarımı çöpe atmış ve amcamın şahsında benimle dalga geçmişti. Neden iyi arkadaş ve komşuymuşuz gibi rol yapıyordum sanki?

Annem gitme vakti geldiğini haber verdiği zaman, koridora komşularımıza akşam yemeğine gitmeyeceğimi, gidemeyeceğimi söylemek niyetiyle çıkmıştım ama o kadar tatlı ve mutlu görünüyordu ki bunu yapamadım. Yapamadım işte. Derin bir nefes alıp turtanın birini sardım ve sokağın karşısına geçmek üzere ahilerimle annemin arkasına takıldım.

Kapıyı Jongin açtı. Belki de amcamdan ailesine bahsettiği için ona da kızgın olmalıydım ama değildim. Ondan bunu anlatmamasını istememiştim, ayrıca Sangtae'yle dalga geçen o değildi.

Jongin'in arkasından Bayan geldi ve bizi hemen içeri alıp üzerimize titremeye başladı. Abartılı bir makyaj yapmış olmasına rağmen gözaltı torbalarının mor mor görünmesine şaşırmıştım.

Çok geçmeden Bayan Eunhye'yle annem turtalarla birlikte, abilerim Rose'yle birlikte koridorda gözden kayboldular. Babam da Jongin'le birlikte salona geçti

Aman ne güzel. Bu yüzden giriş holünde Mark'la yalnız kalmıştım.

Bana selam verince şalterim attı. Ona dönüp parlayarak: "Sakın benimle konuşma! Kütüphanede Minhyuk'la konuştuklarınızı duydum ve artık seninle konuşmak istemiyorum. Ne şimdi, ne de sonra."

Ters ters baktım. "Ben ne duyduğumu biliyorum."

"Hayır! Hayır bilmiyorsun! Ben... Ben kendimi kötü hissediyordum, biliyorsun, yumurtalar ve bahçe hakkında söylediklerim yüzünden. Amcan ya da ailenin nasıl bir durumla karşı karşıya olduğu hakkında hiçbir şey bilmiyordum, tamam mı? Yalnızca bu konuda biriyle konuşmak istemiştim."

Bir dakika için gözlerimiz birbirine kilitlenmişti ama ilk kez gözlerinin parlaklığı beynimi dondurmamıştı. "Güldüğünü duydum. Benim hakkımda, zihinsel özürlü diyerek bir espri yaptı ve sen de buna güldün."

"Hyuck, anlamıyorsun. Ona yumruk atıp yere sermek istedim. Sahiden istedim bunu. Ama kütüphanedeydik..."

"Demek onu yapacağına güldün."

Omzunu silkti, çok acınası ve mahcup görünüyordu. "Evet."

Yanından ayrıldım. Salona doğru yürüyüp onu terk ettim. Eğer yalan söylüyorsa, oldukça iyi bir aktördü. Doğruyu söylüyorsa, o zaman da Jongin haklıydı. O bir korkaktı. Her iki durumda da onun yakınlarında olmak istemiyordum.

Somebody That I Used To Know || MarkhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin