Ürperti

480 68 28
                                    

Mark

Babamın Minhyuk'la aynı espri anlayışına sahip olduğunu anlamak tüylerimi diken diken etmişti. Bırakın onunla konuşmayı, ona bakmakta bile zorluk çekmiştim. Ama cuma akşamüstü saat beş civarında onunla bir konuda hemfikir oldum: Mangal yaksak iyi olurdu çünkü anlarsınız ya, daha rahat geçer. Oysa annem, sanki devlet başkanı yemeğe gelecekmiş gibi mutfakta, oradan oraya koşturup babamla bana emirler yağdırıyordu.

Evi süpürdük, masanın kanadını açtık, beş sandalye daha getirdik ve sofrayı hazırladık. Tabii her şeyi yanlış dizmiştik ama yine de, anneme masadakilerin yerlerini değiştirerek doğru yerlerine koymak kalmıştı yalnızca. Masa düzeni bana yine aynı görünmüştü ama ben ne anlardım ki?

Annem mumları çıkarıp, "Yoochun, bulaşıkları koyup makinayı çalıştırır mısın? Kıyafetlerimi temizlemeye fırsatım olsun benim de. Sonra giysilerini değiştirebilirsin. Mark ya sen? Sen ne giyeceksin?" diye sordu.

"Anne, altı üstü komşumuz gelecek. Onları mahcup hissettirmeye mi çalışıyorsun?"

"Hyorin'le birlikte resmi giyinmeye karar verdik. Böylece..."

"Ama neden?"

Babam elini omzuma koyup, "Böylece hepimiz eşit derecede rahatsızlık duyacağız evlat" dedi.

Kadınlar... Anneme bakıp, "Bu, kravat takmam gerektiği anlamına mı geliyor?"

"Hayır, ama tişört yerine gömlek giysen daha güzel olur."

Odama gidip gömlek bulmak için dolabımın altım üstüne getirdim. İçimden annemin resmi kıyafet isteğini boykot etmeyi geçirdim ama bunu yapacağıma, gömleği giymeye başladım.

Yirmi dakika geçmesine rağmen hâlâ giyinmemiştim. Buna çok canım sıkılmıştı çünkü ne önemi vardı ki bunun? Bu aptal akşam yemeğinde nasıl göründüğüm niye umrumda olsun? Bir kız gibi davranıyordum.

Derken, perdemin aralığından onları gördüm. Ön kapıya çıktılar... Kaldırımdalar... Sokağın karşısına geçtiler. Tuhaf bir rüya görmek gibiydi. Evimize doğru süzülüyorlardı sanki beşi birden.

Yatağımın üstündeki gömleği alarak kollarımı geçirip düğmelerini ilikledim.

İki saniye sonra da kapı çaldı ve annemin sesi duyuldu: "Kapıya bakar mısın Mark?"

Neyse ki, dedem benden erken davranmıştı. Hepsini sanki uzun süredir görüşemediğimiz akrabalarımızmış gibi karşılamıştı; üstelik oğlanlardan hangisinin Chanyeol, hangisinin Sehun olduğunu bile biliyor gibiydi. Biri pembe, öteki yeşil gömlek giymişti, bu yüzden hangisinin hangisi olduğunu hatırlamak o kadar da zor bir şey değildi ama içeri girip de yanaklarımı sıkarak bana, "Hey bacaksız, nasılsın bakalım?" dediklerinde o kadar kızmıştım ki, hangisinin hangisi olduğunu yine karıştırmıştım.

Annem mutfaktan fırlayıp: "Buyurun, hoş geldiniz. Hep beraber gelebilmenize çok memnun oldum" dedi ve "Ro-se! Yoochun! Misafirlerimiz geldi!" diye babamla ablama seslendi ama sonra Donghyuck'la Bayan Hyorin'i görünce birden duruverdi. "Oo, nedir bunlar?" diye sordu. "Ev yapımı turtalar mı?"

Bayan Hyorin, "Böğürtlenli, peynirli kek ve pekan cevizlisi," diye cevap verdi.

"Nefis görünüyorlar! Kesinlikle nefis!" Annem o kadar hiperaktif davranıyordu ki gözlerime kanamıyordum. Donghyuck'un elindeki keki aldığı gibi Bayan Hyorin'le birlikte mutfağa ışınlandılar.

Rose köşede görününce, Chanyeol'le Sehun sırıtarak: "Selam, Ro. Hoş görünüyosun" dediler.

Siyah etek, siyah ojeli tırnaklar, siyah gözler... Gece ortaya çıkan bir kemirgen için, evet, sanırım iyi görünüyordu.

Somebody That I Used To Know || MarkhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin