Donghyuck
Yaşadığımız yerden daha önce hiç utanç duymamıştım. Hiçbir zaman evimize bakıp, hatta sokağın bizden taraf olan kısmına bakıp, ah keşke yeni sitede yaşasaydık, oradaki evler çok daha yeni, çok daha iyi de dememiştim. Burası benim büyüdüğüm yerdi. Burası benim yuvamdı.
Tabi ki bahçenin durumunun farkındaydım. Annem yıllardır şikayet edip duruyordu ama ufak çaplı bir şikayetti, öyle çok endişe edilecek bir şey değildi. Ya da ben öyle zannetmiştim. Ama belki de merak edip sorsam daha iyi olurmuş. Neden dışarıyı boş verip içeriyi bu kadar hoş tutuyoruz? Evimizin içi pırıl pırıldı. Tabii abilerimin odası hariç. Yılanın varlığını keşfettikten sonra annem de odadan elini eteğini çekmişti. Madem yılan besleyecek yaştasınız, odanızı da temizleyecek yaştasınızdır, demişti onlara. Chanyeol ve Sehun'sa annemin bu sözünü sadece odalarının kapısını kapalı tutmak ve bunu oldukça gayretli bir şekilde yapmak olarak yorumlamakla yetindiler.
Bahçenin dışında, çok paramız olmadığı için de hiçbir zaman gerçekten endişelenmemiştim. Zengin olmadığımızı biliyordum ama bir şeylerin eksikliğini de hissetmiyordum. Her şeyi satın alabilirdiniz zaten.
Chanyeol'le Sehun çok şey isterlerdi; annemin onlara; olmaz çocuklar, buna gücümüz yetmez demesine rağmen ben annemin sözünü, hayır çocuklar, bunu hak etmiyorsunuz ya da hayır çocuklar, bu size lazım değil, demek istedi diye yorumlardım. Mark'ın evimize batakhane dediği güne kadar bazı şeyleri görmeye başlamamıştım.
Sadece bahçeyi değil, babamın kamyonunu, annemin arabasını, çeliğinden çok pası görünen emektar aile bisikletimizi ve yeni bir şey aldığımızda da hep ikinci el mağazadan gelmiş gibi göründüğünü görmeye başlamıştım. Ayrıca hiç tatile de gitmemiştik. Hem de hiç.
Neden böyleydi? Babam dünyanın en çalışkan adamıydı, annem de TempService'in sekreterlik işlerini yapıyordu fırsat buldukça. Eğer sizi getirdiği nokta buysa bu kadar sıkı çalışmak neyin nesiydi?
Annemle babama fakir olup olmadığımızı sormak inanılmaz ölçüde kabalık olurdu. Ancak günler geçtikçe sormak zorunda kalacağımı biliyordum. Buna mecburdum. Her gün okuldan eve paslı bisikletimle dönüyor, kırık çiti geçip bahçeye park ediyor ve bu akşam diye düşünüyordum. Onlara bu akşam soracağım.
Ama sonra soramıyordum. Nasıl olduğunu bilmiyordum.
Derken bir gün aklıma bir şey geldi. Onlarla bu konu hakkında konuşmanın bir yolu ve belki biraz da yardım... Abilerim o akşam müzik mağazasında çalışıyorlardı, bu yüzden yemek masasında kimse pek bir şey konuşmuyordu. Derin bir nefes alıp, "Düşünüyordum da, yani, biraz çivim, bir çekicim ve biraz da boyam olsa ön bahçeye çeki düzen vermek pek zor olmazdı değil mi? Çim tohumu ne kadardır? O kadar da pahalı bir şey değildir, değil mi? Çim ekebilirim, belki birkaç da çiçek?"
Annemle babam yemeği bırakıp bana baktılar.
"Testere ve çekiç kullanmayı biliyorum, bu bir okul projesi olabilir."
Annem bana bakmayı bırakıp gözünü babama dikti.
Babam bir göğüs geçirip, "Bahçe bizim sorumluluğumuzda değil Donghyuck." dedi.
"Ya...Öyle mi?"
Başını iki yana sallayıp, "Bay Hyunsuk."
"Bay Hyunsuk kim?"
"Bu evin sahibi."
Kulaklarıma inanamamıştım. "Ne?"
Babam boğazını temizleyip, "Ev sahibimiz." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Somebody That I Used To Know || Markhyuck
FanficDonghyuck, Mark'ı ilk gördüğünde ona tutulur. Mark, Donghyuck'u ilk gördüğündeyse ondan kaçar. Bu olay ikinci sınıftayken olur ama yedinci sınıfa gelene kadar pek fazla bir şey değişmeyecektir. Donghyuck der ki; "Benim Mark'ım. Hâlâ onun için saklad...