Tutulma

701 90 43
                                    

Donghyuck

Lee Mark'la tanıştığım ilk gün kendimi kaybettim. İçtenlikle söylüyorum, ona sadece bir bakışla tutuldum. Gözleri, o büyüleyici gözleriydi beni esir alan. Kahverengiydiler. Siyah kirpiklerle çevrelenmiş kahve gözler... İnsanın nefesini kesen kahve gözler...

O günden sonra altı yıl geçti. Bana gelince, duygularımı gizlemeyi öğreneli çok oluyor, ama o ilk günler... Ah o ilk günler! O zamanlar onunla beraber olabilmek için canımı bile feda edebilirim diye düşünürdüm.

Her şey ikinci sınıfa başlamadan iki gün önce başladı; tabi bekleyiş haftalar önce başlamıştı, annemin bana benim yaşımda oğulları olan bir ailenin tam karşımızdaki yeni eve taşınacağını söylediği günden beri yani.

Futbol kampı sona ermişti, canım çok sıkılıyordu çünkü mahallede oyun oynayacak kimsecikler yoktu. Çocuklar vardı var olmasına mahallede ama hepsi de benden yaşça büyüktü, hiçbiri akranım değildi. Abilerim için bu harikaydı ama bana düşen evde tek başıma kalmak olmuştu.

Annem evdeydi ama onun da bir futbol topunu sektirmekten daha önemli işleri vardı. O da öyle dedi ya, neyse. O zamanlar futbol topuyla oynamaktan daha iyi bir şeyler olacağını hiç sanmıyordum, özellikle de çamaşır, bulaşık ya da ev süpürme gibi şeyler. Ama annem benimle aynı fikirde değildi. Onunla evde yalnız kalmak tehlikeli bir şeydi çünkü bana yıkama, toz alma ya da evi süpürme görevi verebilirdi. Üstelik bu işlerin arasında koşuştururken evin içinde top oynamama da göz yummazdı.

İşi sağlama almak için haftalarca dışarıda bekledim, sırf yeni komşular erken gelebilirler diye. Gerçekten de gelmeleri haftalar sürdü. Ben de kendimi köpeğimiz Champ'le top oynayarak avuttum. Tabi Champ çoğunlukla blokaj görevi görüyordu çünkü bir köpek topa vurup gol atamaz ama arada bir burnuyla topu ittirebilir. Ama yine de topun kokusu bir köpek için karşı konulmaz olsa gerek çünkü Champ en sonunda hatır hutur yemeye çalışmış ve onu bana kaptırmıştı.

Markların eşya kamyonu nihayet geldiğinde ailemde herkes çok sevinmişti. Sonunda "küçük Donghyuck'un" bir oyun arkadaşı olacaktı.

Gerçekten son derece düşünceli bir insan olarak annem, Mark'la tanışmak üzere oraya gitmemden önce beni bir saatten fazla evde bekletmişti. "Bacaklarındaki uyuşukluğunun açılması için onlara fırsat tanı Hyuckie. Ortama alışmaları için biraz zamana ihtiyaçları olur." Bahçeden bakmama bile izin vermedi. "Seni tanıyorum tatlım. O top bir şekilde onların bahçesine kaçar ve sen de topu almak için oraya gidersin."

İşte bu yüzden pencereden bakıyor, birkaç dakikada bir de "Şimdi?" diye soruyordum anneme. O da "Biraz daha zaman ver canım, olur mu?" diye cevap veriyordu.

Derken telefon çaldı. Keyfinin yerinde ve kafasının meşgul olduğunu anlar anlamaz elbisesinin kolunu çekiştirip "Şimdi?" diye sordum.

Başıyla onay verip fısıldadı, "Tamam ama acele etme! Bir dakika sonra ben de gelirim."

Sokağın karşısına hücum edecek kadar heyecanlıydım ama kamyona yaklaştığım anda medeni davranmak için çok uğraştım. Rekor sayılacak uzunlukta bir süre boyunca dışarıda ayakta durup baktım. Bu benim için çok zordu çünkü işte oradaydı! Yarı yol mesafesi kadar uzağımda... Kesinlikle en iyi arkadaşım olacak kişi, Lee Mark.

Mark'ın pek de mühim işler yapar gibi bir hali yoktu. Daha çok, geride durup babasının kutuları kamyonun arka kapağına taşımasını izliyordu. Bay Lee için çok üzüldüğümü hatırlıyorum çünkü kutuları tek başına taşırken çok bitkin görünüyordu. Ayrıca hem kendisinin, hem de Mark'ın birbirinin aynı turkuaz birer polo tişört giymiş olduklarını da hatırlıyorum, bunun çok hoş, çok şirin bir şey olduğunu düşünmüştüm.

Somebody That I Used To Know || MarkhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin