Multimedia: Dünya
Ω
Deniz telefonu kapattığında ellerimi belime koyup bir açıklama beklemiştim. "Seni ben götürüyorum." Demişti. Sadece bu muydu? Benim hakkımda konuşmuşlardı ve telefonun karşısındaki kişi Olgu'ydu. Ondan beni götürmesini mi istemişti? Kafamda bir sürü soru vardı ve Deniz sadece bana emir vermişti. "Seninle gelmiyorum." Hala kalabalıktaydık ve ben sanki bu kalabalıktan güç alıyordum. Deniz ise bunu tahmin ediyordu sanırım çünkü hiç tepki vermemişti. "Tamam benimle gelmek istemiyorsan gelmeyebilirsin, zorlayan yok." Demişti ve bunu söylerken ellerini başının hizasında, teslim olmuş gibi tutmuştu. Buna şaşırmıştım. Önce kararlı bir emir vermişti sonra 'gelmiyorum' dediğim an kabul etmişti. Kesinlikle bir planı vardı. "Pekala görüşürüz." Dedim ve cevabını beklemeden otobüse binmeye gittim."Benim seninle gelmeme karışamazsın değil mi?" Dediğinde hızlıca dönüp yüzüne bakmıştım. Benden fazla uzun olduğu için kafamı kaldırıyordum. "İlerlemezsen arkadaki kalabalık seni taşlayacak." Söyledikleri üzerine arkaya baktığımda gerçekten beni taşlamak isteyen bir sürü kızgın yüzle karşılaşmıştım. Deniz hala kıpırdamadığım için beni yavaşça itekleyerek otobüsün arkalarına götürmüştü.
"Neden benimle geliyorsun?" Diye sorduğumda düştüğümde oluşan yaraları göstermişti. "Yerler senin katilin olacak." Bu söylediğine yalandan bir kahkaha atıp "Her zaman yanımda gelemezsin." Dedim. Gülümsemeye başlamıştı fakat bu hiç masum bir gülümseme değildi. Bir şey söylemek için hazırlanmıştı ama ben daha fazla konuşmak istemiyordum. Tanımadığım biriside olsa konuşmaya başladığımda yaşadığım çoğu şeyi anlatırdım. Bu yüzden elimden geldiğince bir konuşmayı çabuk bitirmeliydim.
Daha fazla konuşmamak için kulaklığımı çantamdan çıkarmıştım ama son olarak söyleyeceği şeyden sonra takacaktım. "Ben senin yanında sürekli olamam ancak bundan sonra senin her daim yanında olacak biri var." Dediğinde kimden bahsettiğini sanırım anlamıştım ancak bu söylediklerinin sadece laf için olduğunu düşünüyordum. Belkide onu öptüğümü Deniz'e anlatmıştı.
Kulaklık olayını askıya alıp birazcık daha konuşabilirdim belki. Yani biraz, sadece ağızından laf alabilmek için. "Olgu kaç yaşında?" Sorumu sorduğumda farklı bir bakış atmıştı. Sanki garipsemişti sorumu. Onun yaşını sormayıp Olgu'yu sormamı garipsemişti herhalde "22 yaşında. Peki sen kaç yaşındasın, 18?" Ben Olgu'yu merak ettikçe oda beni merak ediyordu. Lise sonda olduğum için 18 demişti sanırım ama ben bir sene hazırlık okumuştum. Gülümseyerek "Hayır 19 yaşındayım." Dedikten sonra bir süre sessiz kalmıştık. Onun ağızından bir kaç laf almalıydım. Mesela Olgu benim hakkımda nasıl bu kadar şey biliyordu?
"Olgu'yla kaç yıldır arkadaşsınız?" Diye sorduğumda gülümsemişti. Her gülümseyişinde masmavi gözlerinin içinde kayboluyordum. "Yaklaşık on bir yıldır arkadaşız." Ağzım açık kalmıştı. Aslında 22 yaşındaki biri için normal denilebilirdi ama benim 3 yıllıktan fazla bir arkadaşım yoktu. Bu yüzden garipsemem çok normaldi.
Trafik kazası geçirip 3 ay komada kaldığımdan beri eski arkadaşlarımla konuşmamıştım. Beni görmeye bir kere bile gelmemişlerdi. Sadece Ceren bir kere telefonla arayıp 'geçmiş olsun' demişti ama geçirdiğim kaza bir telefonla geçemezdi. Onlara en çok ihtiyacım olduğu zaman beni yalnız bırakmışlardı. Zaten babam daha fazla o şehirde durmak istemediğini, o şehrin yeterince acı gördüğünü söylemişti. Annemide orada, kollarının arasında kaybetmişti.
İneceğim durağa geldiğimde Deniz'in hala peşimden geldiğini farkedince durdum. "Benimle daha fazla gelmene gerek yok." Dedim ve hızlıca yürüdüm. Gelmemeliydi, ona yeterince güvenmiyordum. Arkamda olup olmadığına bakarken birine çarpmıştım. Lanet olsun! Yere düşecekken beni belimden tutup yakalamıştı. Çarptığım kişinin yüzüne hala bakmamıştım ama şuanki pozisyonumuz hiç uygun değildi. Sonunda tüm cesaretimi toplayıp yüzüne baktığımda düzensizce nefes almaya başlamıştım. Karşımda duruyordu ve benim onun yüzüne bakacak cesaretim olmamalıydı.
"Yüzüne ne oldu?" Demişti. Başka ne soracaktı ki? Okulda bir şey oldu mu, iyi misin, bir sorun var mı? Bunları soramazdı değil mi! "Düştüm." dedim sinirli bir biçimde ve kollarından kurtulmaya çalışarak ama bırakmıyordu, bense debeleniyordum. Sakin olmam için beni kollarımdan tuttu ve olduğum yere sabitledi. Öylece yüzümdeki yaralara bakıyordu. Sonra sağ elinin baş parmağıyla burnumun üstündeki çiziğe daha sonra sol gözümün hemen altındaki yaraya dokunmuştu. Dokunuşları bir pamuk gibi yumuşaktı ve içimi ısıtıyordu. Aldığım nefesler düzensizdi ama kendini belli etmek istemiyormuş gibi sessizdi.
"Keyfinizi bozmak istemem ama buraya kadar gelmişken vedalaşmamak olmaz." İşte şimdi yerin dibine girebilirdim. Deniz söylediklerinde haklıydı. Beni buraya kadar getirmişti ve ben onun yüzüne bile bakmadan gidecektim. Yanına gittim ve "Tanıştığıma memnun oldum, herşey için teşekkürler." Dedim. Geri dönecekken bileğimden tuttu ve bedenini bedenime yaklaştırdı. "Bana telefon numaranı vermelisin." Dediğinde telefonunu çıkarıp, tuttuğu bileğimin eline verdi. Telefonu alıp numaramı girecekken Olgu gelip elimden telefonu aldı. Bunu neden yapmıştı? Elimde hala telefonun şekli varken Olgu "Bende numarası var." Deyip telefonu arkadaşına geri verdi. Telefonumu nereden bulmuştu peki?Deniz bir şey olmamış gibi gülümseyerek Olgu'ya selam verip gitmişti. Tanrım! Olgu'yla baş başa kalmıştım.
Kapının önüne gelene kadar hiç konuşmamıştık. Anahtarımı çıkarmaya çalışırken Olgu kapımın önüne geçip kolunu kapı eşiğine yasladı. Yüzüne sorar bir bakış atıp ellerimi iki yana, yüzüme dik gelecek şekilde kaldırmıştım. Yine ne yapıyordu? "Bak şeftali kafa benimle neden konuşmadığını anlamıyorum. Beni öptüğün için bana kızgın mısın yoksa?" Ne kadar güzel tarif etmişti öyle! Evet ona kızgındım. Fakat onu öptüğüme pişman olmamın sebebi; beni o tür kızlara benzetmesiydi. Benim ilk sevgilim Can olmuştu ve ben ondan başka kimseyi öpmemiştim. Sadece bir hataydı o gün. "Çekil." Diyebilmiştim kısık ve ince bir sesle. Kızdığım zaman ağlardım ve ağlamak üzereyken de konuşursam sesim kısık ve ince çıkardı. Yine ağlamak istemiyordum.
Dediğimi yapıp kapının önünden çekildiğinde sonunda kurtulduğumu sanıp sesli bir nefes vermiştim. Ancak pek de sandığım gibi olmamıştı. Olgu üzerime yürüyordu. O yaklaştıkça ben geri çekiliyordum. Kahretsin! Yine heyecanlanmıştım ve nefeslerim kesik kesikti. En sonunda kaçacak bir yer kalmadığında Olguların kapısına yaslanmıştım. "Bana zorla yaklaşırsan Can'dan bir farkın kalmaz." Ah! Neden bunu demiştim ki şimdi? Ciddiliğini bozup bir kahkaha attığında rezilliğime veya aptallığıma gülüyordu. "Sana zorla yaklaştığımı kim çıkardı şeftali kafa. Kapımın önünden çekilirsen evime gideceğim." Siktir! Yüzüm kıpkırmızı olmuştu ve ben yerin dibine girecektim. Diyecek kelime, yapacak hareket bulamıyordum. Rezilliğin daniskasıydı! "Sen korkuyorsun belki ama şuan beni taciz eden de sensin." Daha fazla konuşursa ağlayacaktım. Hatta daha fazla konuşmasına kalmadan ilk göz yaşım dökülmüştü bile. "Tamam ağlama seni polise şikayet etmeyeceğim." Kapatma tuşu yok muydu bunun?! "Lanet olsun sus! Hep o günü hatırlatma bana. Lütfen sus. yalvarı..." Dudaklarıyla sözümü kestiğinde karşılık vermiştim. Yumuşak ve kesiksiz öpüyordu. Tutkuluydu, daha önce hiç yaşamadığım bir tutku. Göz yaşlarım kurumuş dudaklarımızı ıslatıyordu ve ben büyülenmiştim. Sanki bir peri gelip sonsuz mutluluk büyüsünü yapmış gibiydi. Yaşamı sanki tekrardan hissetmiştim.
Yavaşça çekildiğimde gözlerimi büyütmüş ona bakıyordum ve içimde en ufak bir utanç duygusu kalmamıştı. İlk defa bu kadar güveniyordum. "Bir daha sakın yalvarma." Demişti sadece. Yalvarmakla ilgili kötü bir geçmişi olabilirdi ama biz şimdiyi yaşıyorduk. Şimdi hakkında konuşmalıydık. Ne geçmiş ne de gelecek, hiçbiri şuanın varlığına engel olamazdı.
Toparlandım ve kendimi anın akışına bıraktım. "Beni seviyor musun?" Diye sorduğumda sanırım kalbimden çıkanı beynim yanlış algılıyordu. Evet belkide şuan pişmanlık yaratabilirdi ama yapmıştım bir kere. "Çok soru sorma sen şeftali kafa." Diyerek yine her şeyi mahvetmişti. Belki de beni sevmiyordu ama kutsal öpücüğü "Buna sakın inanma!" Diyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BATAN GÜNEŞİM
Ficção AdolescenteAnnesini doğarken kaybeden küçük, saf bir kız, karanlık bir geçmişe sahip birisiyle daha önceden tanışmışsa. Sırlarla dolu bir geçmiş. Peki neden kimse bir şey söylemiyor? Yada Dünya neden hiç bir şey hatırlamıyor? Aşk hiç bu kadar sırlarla dolu olm...