Bölüm İki

25 3 2
                                    


Doğru, önümde devasa büyüklükte bir okul arazisi uzanıyordu. Buraya sadece bir okul demek haksızlık olurdu gerçi. Taştan duvarları ve dört bir yanını çevreleyen uçsuz bucaksız ormanla burası adeta masallardan çıkmış bir şato gibiydi. Doğruca büyük ahşap kapıları olan girişe yürüdük. Ortalıkta pek fazla insan yoktu.

Düşüncelerimin farkına varınca şaşırdım. Tüm bunları ne kadar çabuk kabullenmiştim böyle. Gördüklerime inanmayıp da ne yapabilirim diye geçirdim içimden. Ben bunları düşünürken girişe çoktan varmıştık bile.

İçeri girdiğimizde etrafın kalabalıklaştığını fark ettim. Ve görünüşe göre ilgileri üzerimize çekmeyi başarmıştık. Bazılarının bize bakıp aralarında fısıldaştığını fark edince rahatsızlığım biraz daha artmıştı. Geleceğimi biliyor olmalıydılar. Ancak bana labirent gibi gelen uzun koridorlarda ilerledikçe dikkatlerin benim değil ''onun'' üzerinde olduğunu fark ettim. Tüm bunların benimle ilgili olduğunu sanmakla ne kadar aptaldım. Kızlar arasında oldukça popüler görünüyordu. Birinin güya fısıldayarak:

''Yeni gelen kız da onun yanında ne yapıyor öyle?'' demesiyle düşündüklerimde haklı olduğumu fark ettim. Ne de saçma durumdu ama. Başımı seslerin geldiği yöne çevirdim. Kısa süreli bir bakışmanın ardından konuşmalar kesilmişti. Sadece, buranın müdiresi olduğunu bildiğim kadınla konuşup tüm bunlara bir açıklık getirmek istiyordum. Yanımda olan kişinin ne onların düşünüdğü gibi bir anlamı ne de bir önemi vardı. Rahatsızlığımı fark etmiş olacak ki;

''Gergin misin?'' diye bir soru yöneltti bana daha adını bile bilmediğim bu çocuk. Sorusunu cevaplamak için ona döndüğümde karanlıkta tam olarak seçemediğim yüzünün aslında ne  kadar göze hoş geldiğini fark ettim. Tüm bu ilgiyi üzerine toplamakta pek de haksız sayılmazdı aslında. Açık teniyle büyük bir tezat oluşturan, kahve mi siyah ayırt edemediğim dağınık saçları; sanki porselenden yapılmışçasına pürüzsüz görünen yüzü ve koyu kahve gözleri... Soru sorarcasına bakan gözleri. Doğru ya. Cevaplamadığımı fark ettiğim sorusunu yüzümü hızlıca önüme çevirerek cevapladım:

''Şuan ne hissettiğimi bilmiyorum.''

Karşılığında bunu oldukça normal karşıladığını belirtip 

''Sadece zamana ihtiyacın var.'' diye devam etti.

Koridorda son kez sağa dönüp bir kapının önünde durduğumuzda geldiğimizi anlamıştım. Girmeden önce durdu ve bana dönüp

''Rahatla. Bayan Edwards oldukça sevecen birisidir. Buradaki herkesi kendi çocukları gibi görür.'' dedi ve ardından

''Hatta bazen fazlasıyla.'' diyip gözlerini devirdi.

Bunun neresinin kötü olduğunu düşündüğüm sırada çoktan kapıya birkaç kez vurup kapı kolunu kavramıştı. Sonrasında önden geçmeme izin verip kendisi tam girmeden Bayan Edwards' a selam verdi:

''Merhaba Bayan Edwards. Isla' yı çağırırken gördüğünüz gibi herhangi bir sorun çıkmamış. Ancak maalesef ki düşündüğünüz gibi olan biten hiçbir şeyden haberi yoktu.  Bazı temel şeyleri açıkladım ama tahmin edersiniz ki büyük bir kafa karışıklığı içerisinde ve eminim ki konuşacak çok şeyiniz vardır. Sizi yalnız bıraksam iyi olacak. ''

Bayan Edwards sevecen bir gülümsemeyle cevapladı:

''Teşekkürler Aaron. Öyleyse durumu oldukça iyi idare ettiğini görüyorum. Senden de böylesi beklenirdi.'' 

Demek ismi buydu. Kulağa hoş geliyor diye geçirdim içimden. Aaron' ın bana son bir bakış atıp odadan çıkmasının ardından Bayan Edwards önündeki koltukları gösterip aynı sevecen ses tonuyla oturmamı söyledi. Aslında düşündüğümden çok daha gençti ve itiraf etmeliyim, oldukça çekiciydi.  Nedense yanına gelip onla yalnız kaldığımda daha da gerileceğimi sanarken tam aksine neden olduğunu bilmediğim bir sıcaklık hissetmiştim. Aaron kesinlikle ona haksızlık ediyordu. 

''Merhaba tatlım. Ben Elena. En sonunda tanışabildiğimize sevindim.'' 

Duraksamadan konuşmaya devam etti:

''Bildiğini tahmin ediyorum ki şuanda içinde bulunduğun yer bir okul ve burada potansiyel gördüğümüz genç büyücülere eğitim veriyoruz. Bütün bunlar sana çok gerçek dışı ve belki de korkutucu geliyor olmalı. ancak bunları ve anlatacaklarımın üstesinden gelebilecek biri olduğunu görebiliyorum. Üzgünüm ki aileni halkımızın yararı için çıktıkları bir görevde kaybettik. Anna ve Robert senin için birer anne baba olduğu gibi benim için de değerli arkadaşlardı. Acını anlıyorum.'' 

Ne düşüneceğimi bilemiyordum. Aklıma gelenleri toparlamadan konuştum:

''Arkadaş mı? Onları tanıyor muydunuz?'' 

Bunun karşılığında aldığım cevabı ise hiç beklemiyordum. 

''Evet. Onlar da benim gibi burada okudu. İlk yılımızda tanıştık ve sonrasında oldukça fazla vakit geçirdik. Onlara rahatlıkla en yakın arkadaşlarım diyebilirim.'' 

Bunu söyledikten sonra bir anlığına gözlerinden karışık duyguların geçtiğini fark ettim ama hemen kendini toparlayıp devam etti.

''Sana baktığımda onları görüyor gibi oluyorum. Onlara çok benziyorsun. Ama sende ikisinden de farklı bir şeyler var.''

Bunu söylemesinin hemen ardından bana göz kırptı. Bense hala önceki söylediğinde takılı kalmış durumdaydım. Anne ve babam... Burada mı okumuşlardı? Bu öğrendiklerim tüm bu şeylerin daha da ilgimi çekmesini sağlamıştı. Yapabileceğim her şeyi öğrenmek istiyordum. Bayan Edwards  konuşmaya devam etti:

''Bunu bir teklif olarak görebilirsin. Eğer işler şuan olduğu gibi devam ederse birkaç ay sonra üniversiteye başlayacak olmalısın. Ya da bunun yerine eğitimine bizimle devam edeceksin. Elbette bu orada alacağından çok farklı bir eğitim olacaktır. Seçim tamamen sana ait. Düşünmen için istediğin kadar zamana sahipsin.''

Düşünmeye ihtiyacım yoktu. Neyi seçeceğim belliydi. Konuştum:

''Kabul ediyorum. Burada olmak istiyorum.''

Bayan Edwards' ın bir anlığına gözlerinin parladığını gördüm. Sevinçle  bir çocuk gibi ellerini çırptı ve neşeyle konuştu:

''Beni yanıltmadın Isla. Bu seçimi yaptığına çok sevindim. Ama ne yazık ki bunu yapabilmen için bazı şeylerden fedakarlık etmen gerekiyor. Düşünmeni bu yüzden tavsiye etmiştim. Üzgünüm ama eğer burada olacaksan teyzenle yaşamaya devam etmen uygun olmayacaktır. Tüm bunlardan haberleri yokken durumu açıklamak ise tam bir karmaşa olur ki zaten bunu yapabilmek ise ayrı bir mesele. Tahmin edersin ki varlığımızı gizli tuttuğumuzdan öylece anlatamayız birilerine bazı özel durumlar dışında. Bu durumda eğer hala kararın değişmediyse onları uzak bir yerde bir üniversiteye gideceğin konusunda ikna etmek daha iyi olacaktır. Bunun hakkında endişelenme. Senin yapman gereken bir şey yok. birçok öğrencimiz senin de olduğun gibi uzak şehirlerden geldiğinden burada kalmayan yok diyebilirim. Ve merak etme yurtlarımız oldukça konforludur. Evinde gibi hissedeceğinden eminim.'' 

Bunca yıl bana kendi çocukları bakmış insanlara böyle bir yalan söyleyecek olmam kötü olsa da yanlarında en fazla ne kadar kalabilirdim ki zaten? Şimdi olmasa birkaç ay sonra ayrılacaktım. Sonsuza kadar onlara yük olamazdım. Belki onlar böyle düşünmüyordu ama ben böyle hissetmekten kendimi alamıyordum. Bir ailenin olmamasının eksikliğini bir kez daha hissettikten sonra iç çekip konuştum:

''Pekala benim için bir sorun yok. Çabalarınız için teşekkürler Bayan  Edwards.''

Bana o ışıldayan gülümsemelerinden birini yolladı ve cevapladı:

 ''En azından bunu yapmama izin ver canım. Ne de olsa senin için yapabileceğim yegane şey bu. Bugün için oldukça yorulmuş olmalısın. Geceyi burada geçirip sabah erkenden dönmeye ne dersin?''


BÜYÜCÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin