Biz geldik. Şükürler olsun gelebildik. İnşallah bölümü beğenirsiniz.
Keyifli okumalar!
İki Ay Sonra
Bir askeri beklemek çok zordu. Her günü diken üzerinde geçirmek düşünüldüğünden de daha zorlu bir süreçti. Ve bu böyle de devam ediyordu. O günün üzerinden iki ay geçmişti. Şu iki ay o kadar zordu ki hayatım boyunca hiç bu kadar zorlandığımı hatırlamıyorum. Hala da zorlanıyorum.
Onsuz geçen günlerim göğsümde bir sızı yaratıyordu. O kadar özlemiştim ki sesini bile duyamıyordum. Sadece bir kez telefonda konuşabilmiştik. Telefonu kapattıktan sonra yere oturup göz yaşlarımı akıtmıştım. Çok zordu.
Bu iki ay benim için ölüm gibi geçmişti. Sırtımdaki yaraları bir tek Esila biliyordu. Yaralarıma merhemi ona sürdürmüştüm. Kabukları soyulmuştu, kanamıyordu ama sırtımda morluklar vardı. Ve hiç geçmeyecekti. Ebediyen sırtımda taşıyacağım izdi.
Babam ben küçükken sırtımda kocaman kanatlarım olduğunu ve kimsenin bunları incitemeyeceğini, kıramayacağını söylemişti. Daima beni koruyacaktı. Tırnağımın bile kırılmasına izin vermeyecekti. Bir gün beni dizine oturtup saçlarımı okşayarak her şeyimi ona anlatmamı söylemişti. Benimle çok güzel konuşmuştu ama ben dinleyememiştim.
Ellerini saçlarımın arasını daldırdığında ve yavaşça okşamaya başladığında kafam uyuşuyordu. Baba sevgisini kimse veremezdi. Ve benim babam ne kadar dışarıdan iyi bir baba gibi de dursa saçımı okşadığı zaman dilimi bir elin beş parmağını geçmezdi. Benimle hep annem ilgilenmişti. Babam yoktu. Uzaktan okul hayatımı ve çevremi kontrol etmekten hiçbir halta yaramıyordu. Büyüdüm, bu hala değişmedi. Çevremi inceliyordun ya hani baba, nasıl fark etmedin o adamları?
Babamı suçlamıyorum, suçlayamam. Ama o hastane odasında Asaf çıktıktan sonra bir girişi vardı, ona olanları anlatmadığım için bana bir bağırışı vardı, iki aydır kulağımda çınlıyor. "Senin burnunu sokmaman bir meseleye sen neden el uzatıyorsun, Ecmel? Sanane ya sen ne karışıyorsun ben sana böyle mi öğrettim?"
Baba sen bana hiçbir şey öğretmedin ki. Nasıl güçlü olunur, nasıl silah kullanılır, nasıl kendimi korurum? Sen bana sadece bunları öğrettin. Sen bir baba kızını nasıl sever? Bunu da öğretmedin. Hakkını yiyemem. Seviyor, beni saçımın teline zarar gelemeyecek kadar çok seviyor. Ama bu bununla sınırlı. Beni kaç kere öptün baba?
Söylenmemiş bütün cümlelerimi içime akıttım. Sadece dinledim, sadece. Bana bağırışını, kızışını dinledim. Yaptıklarımdan gurur duyduğunu ama başıma bir şey gelmesinden ne kadar korktuğundan bahsetti.
Ve bana küçük bir çocukmuşum gibi yasaklar koydu. Artık peşimde bir koruma var. Hastaneye gidiyorum, eve geliyorum. Dışarıda kahve içmeme bile izin yok. Abartıyor, benim yirmi altı yaşında olduğumu unutuyor.
Doğrusu yaklaşık yirmi gün önce yirmi yedi olmuştum. Asaf aramamıştı, unutmuştu. Ama sorun değildi. Sağ salim gelsin bana yine öyle sarılsın, beni öpsün, yeterli. Daha fazlasında gözüm yok.
Sanırım benim kalbimde Asaf ile birlikte gitmişti. Yokluğunda sanki hiç yaşamıyor gibiyim. Eğer dönemezse benim de kalbim dönemeyecekti. Asaf dönemezse eğer bir ölüden farksız olurum. Tüm olumsuz düşünceleri yok et, gelecek.
Bu iki ay Asaf'ın yokluğunda ona daha da çok bağlanmıştım. Birkaç defa mesajlaşabilmiştik. Her gün belki de bin defa okuduğum mesajlarda geziniyordu gözlerim. Yine öyle olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLHUN
Teen Fiction"Bu gidişlerimin bir gün dönüşü olmayacak. Biliyorsun değil mi?" Başımı sağa yatırıp böyle yapmaması için yalvaran gözlerle bakmaya başladım. "Askerim ben Ecmel. Bu yola benimle beraber gireceksen eğer beni bu şekilde kabul et. Çünkü vatanım uğruna...