'14

1.2K 199 256
                                    

                              _
                              ~
-İyi okumalar')

'Olabildiğince sessiz bir şekilde kapının kilidini açtı Jisung. Ardından içeri girip yine sessizce kapattı kapattı kapıyı. Nefesini tuttu, yavaş adımlarla ulaşmak istediği odaya doğru ilerledi. Tuttuğu nefesi vererek sessizce odaya girdi. Gözleri hemen bulmuştu onu. 

Karanlık odada yüzüne yansıyan ay ışığıyla o kadar güzel görünüyordu ki...

Pencerinin yanındaki yatağının ucuna oturdu usulca. Biraz daha yaklaştı bu güzelliğe. Öyle özlemişti ki.. 

En son o gece markette görmüştü. Neredeyse bir haftadır hiçbir şekilde iletişim kurmamışlardı. Çok istiyordu gerçekleşmeyince de kırılmıştı haliyle. Belki de o kızın sesini duyduğu için..

Pişman olmuştu. Acil bir şey olması, babasının rahatsızlanmış olma ihtimali aklının ucundan bile geçmemişti. Haliyle o anki hislerle de markette onu görmesine rağmen onun için gelmesind rağmen peşinden gitmemişti. Bilmiyordu ki olanları. Bir yanı gitmek istiyor bir yanı da gitmemesini istiyordu. Sonunda gitmesini isteyen tarafı ağır basmıştı fakat çok geçti. O gittiğinde Minho çoktan ortadan kaybolmuştu. Olanları bilse anında peşinden gider onunla konuşurdu ama gerçekten kötü hissetmişti ve kafası karışıktı.  Bu süreç ne zaman son bulurdu ne zaman onunla tekrar konuşurlardı bilmiyordu ama fazlasıyla özlemişti ve ilk onun gelip konuşacağını düşünüyordu. Bugün Felix ile telefonda konuştuğu sırada öğrenmişti Minho'nun gelememe sebebini. Sonrasında da burada bulmuştu kendini.

Evet ona hasret geçmişti belki seneleri ama bu defa başkaydı.
İçinden bir his bunun karşılıklı olabileceğini söylüyordu. Sahi, olabilir miydi? Minho da onu özlemiş olabilir miydi?

Elleri dağılmış saçlarına gitti. Narince yumuşak saçları okşayıp düzeltti. Tüm bunları yaparken yüzünde minik bir gülümseme oluşmuştu. Minho'yu her gördüğünde yüzünde oluşan o gülümseme..

Aynı eski günlerdeki gibiydi. Her gördüğünde kalbinin ritmi değişiyor, fazlasıyla hızlı atıyordu. Uzun zaman sonra onu uyurken seyretmek çok iyi gelmişti. Bunu sabaha kadar yapabilirdi. Hiç sıkılmazdı bu bebeksi suratı seyrederken. Yıllar önce unutmaya çalıştığı fakat her seferinde başarısız olduğu bu sureti tekrar tekrar hafızasına kazıyordu. Yüzünün en ince ayrıntısına kadar..  Onun kalbinin saflığı ve güzelliği yüzüne yansımıştı adeta. Ay ışığıyla birlikte tam bir melek gibi görünüyordu. Melek..  Burukça gülümsedi yine.  O zamanlar 'Meleğim' diye severdi Jisung Minho'yu kendi içinde. Melekten bir farkı olmadığını düşünuyordu.

Alnında hissettiği minik parmaklarla gözleri aralandı Minho'nun. Kaşları hafifçe çatıldı. Ardından söylenircesine konuştu.
"B-biz daha biraz önce basketbol sahasındaydık. Ne ara geldik buraya? Ah cidden bıktım. Çık artık rüyalarımdan Han Jisung!" Diyerek yüzünü yastığa gömdü.

"Şu an rüyada değiliz Minho."

Duyduğu fısıltıyla başını aniden kaldırıp doğruldu Minho. Önce etrafına ardından hemen yanındaki bedene baktı. "Ne işin var senin burada?"

"Sana da merhaba Minho. Demek rüyalarında beni görüyorsun." Gülerek konuştu Jisung.

Minho utançla kafasını kaşıdı. Ne diyeceğini bilemiyordu. Birkaç saniyenin ardından dudakları aralandı. "Ş-şu an önemli olan bu değil! Bu saatte ne işin var burada? Hem eve nasıl girdin? Yongbok mu aldı içeri?"

Jisung elindeki anahtarı gösterdi. Minho şaşırmıştı gördüğüyle  "Bir dakika bu Yongbok'un anahtarı değil mi? Kaybolduğunu sölemişti bugün. Sen çaldın demek.."

Kalopsia | MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin