Mezun olduğumuzdan beri bir ay geçti.
Kısacık bir ay içerisinde çok fazla şey değişmişti. Artık liseli olmamamız bir yana, eski düzenimizden eser yoktu. Henüz okullar açılmamış ve üniversite hayatına adım atmamıştık. Ben üniversiteye gidene kadar bir kafede çalışmaya başlamıştım. Annemle kalmıyordum. Mezuniyetten sonra aldığımız bir kararla kızlarla birbirimize söz vermiştik ve aynı eve çıkmayı konuşmuştuk. Altı kişi kirayı ödeyebilir diye düşünüp bu işe kalkışsak da o kadar kolay olmamıştı. Annemden para almak istemediğim için işe girmiştim, hepimiz girmiştik. Her ne kadar söylemek sinirimi bozuyor olsa da, bizim için bir ev ayarlayan kişi Retsu olmuştu. Kira vermemize gerek olmadığını söylese de reddetmiştik. Zaten onun evini zor kabul etmiştim. Retsu, ilk aydan sonra elimize geçtikçe kira vermemizi söylemişti. Eh, buna itiraz edememiştim çünkü şu an paramız yoktu zaten.
Planımızda olmayan şey ise; Karin'in bizimle kalamamasıydı. O zaten ailevi sorunlar nedeniyle yurtta kalıyordu, yine ailevi sorunlar yüzünden bizimle eve de çıkamamıştı. Her yolu denemiş, hatta ailesiyle konuşmayı bile denemiştik. Henüz başarılı olamasak da, vazgeçmiş değildik. Onunda bizimle kalabilmesini kesinlikle sağlayacaktık.
Kabul etmek sinir bozucu olsa da, bir ay içinde beş parasız olduğumuz halde beraber eve çıkmamız Retsu sayesinde olmuştu.
Kızlarla beraber eve çıkmak zaten mezuniyetten önce de kurduğumuz bir hayaldi. Bu durum, normalde olsa beni deli gibi mutlu ederdi. Fakat bu bir boyunca üzülüp kendimi harap etmekten başka bir şey yapmamıştım. Çünkü bir ay boyunca gelmemesini umut ederek bu günü beklemiştim. Dört gözle değil, kör biçimde.
Çünkü bugün sevgilimin düğünü olacaktı.
Söylemesi bile o kadar komikti ki, ama gerçekti işte. Sevgilimin evlenmesi... bu artık sevgilim olmadığı anlamına geliyordu tabii. Evli biriyle sevgili olamazdım sonuçta, bu metreslikten başka bir şey olmazdı. Bu gün gelene kadar bir ümit direnmiş ve sanki hiçbir şey yokmuş gibi ilişkimizi sürdürmüştük. Zaten istesek de ayrılamıyorduk. Ama bu günden sonra zoraki bir ayrılık gerçekleşmişti. Üç gündür Sasuke ile konuşmamış, görüşmemiştim. Artık evli sayıldığı için içimden onu görmek gelmemişti. O da aramamıştı zaten. Eminim düğün hazırlıklarıyla meşguldü.
Çinli kuş beyin ve ailesi Japonya'ya gelmişti. Düğünü Japonya da yapacaklarmış. Naruto'dan duymuştum.
Şimdiyse kendimi odaya kapatmış, yerde salya sümük ciğerim çıkana kadar ağlıyordum. Naruto kapıyı yumrukluyor ve açmamı söylüyordu ama şu an kimseyi görmek istemiyordum. Kızlar, Karin de dahil, evdelerdi. Yalnız onlar değil, diğer erkeklerde buradaydı. Erkeklerin hepsi takım elbiselerini giyinmiş, Sasuke'nin düğününe gitmek için hazırlanmışlardı. Buraya neden geldikleri konusunda ise bir fikrim yoktu. Muhtemelen birinden benim durumu duymuş ve gelip çaresizliğime kendileri tanık olmak istemişlerdi. Bu durumdan onlarında hoşnut olmadığını biliyordum ama hiçbirimizin elinden bir şey gelmiyordu.
"Sakura-chan, aç lütfen..." Naruto'nun ağlamaklı sesinin ardından kapıya vurulan yumruklar kesilmişti. "Sakura!" bu sefer seslenen İno'ydu. Hepsi saatlerdir kapının önünde dikilmiş benimle konuşmaya çalışıyorlardı. Fakat kimseyle konuşmak istemiyordum. Yalnızca burada oturup sümüğüm ve peçetelerim içinde boğulmak istiyordum.
"Sakura, seni zavallı yıkık," bu sert ses tonu Karin'e aitti, "Gerçekten sevgilin orada başka biriyle evlendirilirken sen tüm gün zırlayıp duracak mısın?" ne demeye getirdiğini anlamıyordum ve umurumda değildi.
"Elimden başka bir şey mi geliyor sanki..." diye güçsüzce mırıldanıp elimdeki peçeteye sümkürdüm.
"Ağlamayı bırakırsan belki bir şey yapabilirsin," dedi aynı sert tonuyla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
deceive the pink flower ¦ sasusaku
FanficBiliyorum güzelliğin bir çiçeğe benzer, biliyorum bir sır gibi güzelsin. Hani anlatılmaz duygular vardır, sevip söyleyemediğimiz. Şiirler vardır unuttuğumuz. Aşina çehreler vardır hani, zaman zaman hatırlayamadığımız. İşte sen o kadar güzelsin...