Çığlık atarak uyandım. Gördüğüm rüyadan dolayı kan ter içinde kalmıştım. Kapı hızla açıldı. Annem çığlığıma gelmişti. "Ne oldu oğlum?" diye sordu korkmuş sesiyle. Biraz soluklanma ihtiyacıyla derin derin nefes alıp verdim. "Rüya gördüm." annemin yüzüne baktım. Şu an evde olmaması gerekiyordu. "Neden nöbette değilsin sen?" diye sordum.
Annem kaşlarını çatarak bana baktı. "Ne nöbeti oğlum?" bu sefer kaşlarımı çatma sırası bendeydi. "Sen hemşiresin ya?"
Annem omzumda duran elini yavaşça çekti. Aklıma gelen rüyayla hızla ayağa kalkıp kapıya yürüdüm. Baran'ı görmem gerekiyordu. Evden çıkarken kulağıma gelen tek ses kahverengi ahşap zeminden çıkan gıcırtıydı.
Apartmandan çıkıp karşı apartmana girdim. Asansöre binip beşinci kat düğmesine bastım. Asansör durduğunda elim titremeye başlamıştı. Vücudumun soğuduğunu hissediyordum. Baranların kapısına gelince kapıyı birkaç kez hızlıca tıklattım. Kapıyı Baran açmıştı. Şaşırmış gözlerle bana baktı.
Kollarımı hemen boynuna doladım. O da ellerini belime sarmıştı. Aklıma gelen rüyayla ağlamaya başladım. Baran belimi okşuyor sesini çıkarmıyordu. Ben ağlarken o bir tepki vermiyordu. "Ege, iyi misin kardeşim?"
Sorduğu soruyla kollarımı boynundan çözüp omuzlarını ittirdim. "Ne diyorsun sen?" dedim. Ellerini kaldırıp omzuma koydu. "İyi misin diyorum. Bu halin ne?" Ellerini itip yüzüne baktım. Gözlerinde o bakışı göremiyordum. Neler oluyordu? "Bana niye kardeşim diyorsun? Benden vaz mı geçtin?"
"Hayır oğlum senden neden vazgeçeyim? Sen benim kardeşimsin." dediklerini anlayamıyordum. Aklım bulanmıştı. Şu an bir rüyada mıydım? "Beni kendinden uzaklaştırmak için mi böyle söylüyorsun?"
"Hayır. Seni neden kendimden uzaklaştırayım?" beni kolumdan tutup içeri çekti. Odasına girdiğimde gözüm kırmızı perdelere takıldı. Gözlerimi ovuşturdum.
"Neler oluyor Ege?" Yanıma gelen Baran'a baktım. Kahverengi olarak hatırladığım gözleri gök mavisiydi. "Sana aşık olduğumu biliyor musun?" diye sordum.
Gözleri şaşkınlıkla açıldı. "Hayır." dedi sinirli bir sesle. Midem bulanmaya başlamıştı. "Ne demek hayır? Daha geçen gün birlikteydik." ellerimi saçlarıma çıkardım.
"Ne diyorsun sen oğlum? Bir yıldır çıkmıyorsun evden." dediği şeyle beynimde şimşekler çakmaya başlamıştı. Dizlerim tutmuyordu. Olduğum yere çöktüm. Nefesim hızlanmıştı. Bu bir rüya olmalıydı. Hayır, hayır. Bu bir kabustu.
Dönen başımı umursamadan ayağa kalkıp yalpalayarak kapıya yürüdüm. Baran arkamdan bağırıyordu.
Eve gelip kapıya art arda vurdum. Kapıyı açan anneme tutunarak odama geçtim. "Anne.." telefonumu aramaya başladım. "Telefonum nerede? Burak'ı arayacağım." İhtiyacım olan tek kişiydi.
Annem beni tutup durdurdu. Dolu gözleriyle bana baktı. "Oğlum ne oluyor sana?" beni kolumdan tutup yatağıma oturttu. "Burak'ı aramam lazım anne." diye söylendim.
Annem akan gözyaşlarını sildi. "Burak öldü oğlum." bu sözler kalbimi paramparça etmişti. Gerçek olamayacak kadar acıydı. "N-ne?" anneme döndüm. Görmüyor ama bakıyordum. "Nas-nasıl öldü?"
Annem burnunu çekerek ağlamaya devam etti. "Alkol aldıkları gece, Sezgin'le geçirdiği trafik kazasında Sezgin öldükten sonra.." derin bir nefes aldı. "...intihar etti oğlum." dedi.
Annemin sesi kesildi ya da kulaklarım işlevini kaybetti. Duyduğum tek şey sıkışmaya başlayan kalbimin atışıydı. Gözümün önüne gelen görüntüyle yüzümü buruşturdum.
Karanlık bir sokakta Burak ve Sezgin siyah bir arabanın önünde duruyordu. Sezgin, Burak'ın bacağında gözleri açık bir şekilde ona bakarak yatıyor, Burak sırtını duvara yaslamış kafasını kaldırmış yukarı bakıyordu. Kırmızı kana bulanmış beyaz bir kazak vardı üstünde.
Sezgin'i hastaneye götürdüğümüzde annem de orada beyaz bir gömlekle başımızda bekliyor ve doktorla konuşuyordu.
"Atakan.." diye fısıldadım. Benim bile duymadığım sesi annem duymuştu. "Atakan kim oğlum? Nereden çıkarıyorsun bu isimleri?" Bu da mı yalandı? Ne gerçekti? Neye inanmalıydım?
Kafamı çevirip anneme baktım. "Anne ben rüyada mıyım?" annem kollarını boynuma doladı. "Değilsin oğlum. Kendine gel lütfen." Kollarını boynumdan çektim. Zaten nefes alamıyordum. "Yalnız kalmak istiyorum." dedim nefes nefese. Annem halime bakıp lafımı ikiletmeden odadan çıktı. O çıkar çıkmaz kapıyı kilitledim. Aynanın karşısında geçip kendime baktım. Kahverengi gözlerim kıpkırmızıydı.
Bakışlarımı oradan masamın üzerine çevirdim. Kırmızı küçük bir radyo orada duruyordu. Onun yanında bir dergi vardı. 'Ünlü fotoğrafçı Atakan Bardakçı ile röportaj!'
Olamazdı. Gerçekler bu kadar acı olamazdı. Yatağımın altındaki kutuyu çıkardım. Kapağını açıp çizdiğim resimlere baktım. Eski güzel resimlerim kaybolmuş yerini saçma sapan karalamalar almıştı. Ne olduğu anlaşılmıyordu bile. Kapağı kapatıp ağlamaya başladım.
Ayağa kalkıp masamın üzerindeki bardağı aldım ve kırdım. Beynimin içinde birisi bana komut veriyor gibiydi. Annem kapıma gelmiş ismimi haykırarak kapıya vuruyordu.
Bileğime birkaç derin çizik attım. Uzandığım mavi zeminin üzerini kırmızı kanım kaplıyordu. Gerçek ve hayal birbirine karışmıştı. Gözlerim yavaşça kapanırken bir ses duydum. "Ben kazandım."
herkese içindeki iyilik kadar iyi bir hayat dilerim...