"Kaçan kovalanır kardeşim." Oturduğu sandalyeden kalkıp tezgahın üstünde duran sürahiye uzandı ve temiz bir bardak alıp suyu içine doldurdu. Burak, Ege'yi esir almış, saatlerdir ona öğütler veriyordu.
"Ne demek kaçan kovalanır?"
"Şu demek; artık o piç kurusunun üzerine eskisi kadar düşmeyeceksin. Onu gördüğünde gözlerinde beliren parlamayı dahi yok edeceksin."
"Düşmüyordum ki zaten."
"O yüzden gece yarılarına kadar camda kocasını bekleyen teyzeler gibi o puştu bekliyordun değil mi?"
"Ben camdan bakmayı seviyorum."
"Arap kızı mısın sen?"
Ege bıkkın bir nefes verip ellerini saçlarına götürüp karıştırdı. "Ya işine gelirse?" Burak bu dediğine müstehzi bir gülümsemeyle karşılık verdi. "Sanmıyorum. O puşt ilgiden hoşlanıyor belli. Kaybetmeyi göze alamaz."
"Ne yani, onun gözünde sadece bir 'ilgi'den mi ibaretim?"
Burak, arkadaşının sorduğu soruya gözlerini devirdi. "Hayır kardeşim. Bir şeyin değerini anlaman için önce onu kaybetmen gerekir. Senin değerini ona göstereceğiz. O pezevenk bir şekilde sana hala cevap veriyor, bunun altında bir şeyler var gibi."
"Ne gibi?"
"Göreceğiz."
Ege arkadaşının yüzündeki ifadeden ne çıkarması gerektiğini anlayamıyordu. "Ne geçiyor lan senin aklından?"
Burak bu soruyu bekliyormuş gibi sırıttı. "Kıskandıracağız."
Ege bir kahkaha attı. "Senin içinde büyük bir Buraksu varmış da haberimiz yokmuş. Kıskandırmak ne lan? Kaç yaşındayız? Ayrıca, Baran beni hayatta kıskanmaz."
"Nereden biliyorsun oğlum? Deneyip göreceğiz işte." Burak ayakta durmaktan yorulmuş, kendini kalktığı sandalyeye tekrar atmıştı.
Ege, alt dudağının sol kenarını bir şey düşünüyormuş gibi çatık kaşlarıyla birkaç saniye dişledi. "Nasıl kıskandıracağız?"
Burak, istediği oyuncak alınmış küçük bir çocuk gibi gülümsedi. "Var aklımda bir şeyler."
"Ne var oğlum? Beni de şu beyninin içindeki plana dahil etsene artık." Arkadaşı biraz daha taksit taksit konuşmaya devam ederse sinirlenip saçlarını yolacaktı. Burak'ın bu hayatta değer verdiği tek şey altın sarısı saçları olabilirdi.
"Telefonunu ver."
"Ne yapacaksın lan telefonumu?"
"Götüme sokacağım kardeşim. Ver işte oğlum, görürsün ne yapacağımı."
Ege elini cebine atıp telefonunu çıkardı ve arkadaşına uzattı. Arkadaşlarının ve Baran'ın parmak izleri telefonunda kayıtlıydı. Burak baş parmağını telefonun orta tuşuna basıp kilidi açtı. Mesaj bölümüne girerek Baran'ın adını aradı.
'Bize gelsene.' Bu yazdığını gönderemeden Ege telefonu elinden hızlıca aldı.
"Salak mısın kardeşim bu nasıl mesaj?""Lan sakin ol sekse çağırmıyorum çocuğu."
"Boş ver ya ben vazgeçtim. Gelmez zaten. Hiç uzatmayalım en iyisi."
"Ege bu son şansın. Eğer bunu şimdi yapmazsan hala o piçi cam köşelerinde onun bunun koynundan eve gelmesini bekliyor olursun."
Ege, bu cümlenin ağırlığının altında ezildiğini hissetti. Elindeki telefonu kaldırıp mesajı bir kez daha okuduktan sonra gönder tuşuna bastı. "Gelmeyecek."
İki dakika sonra mesaj sesi duyuldu. Ege hemen telefonu eline aldı, Burak yerinden kalkıp arkadaşının yanına gelmişti.
'Olur hayatım. Eksik bir şey varsa gelirken alayım.'
"Kanka bu çocuk Sezgin'den bile daha salak."
"Sana söylemiştim."
Burak bakışlarını suratı asılmış arkadaşına indirdi. Bir iki dakika düşündü, aklındaki fikri tarttı. Telefonu arkadaşının elinden alıp hızlıca bir şeyler yazdı ve Baran'a gönderdi.
'Gelmiyor musun yani?'"Lan gelmeyecek işte, daha niye zorluyorsun?"
'Gelmiyorum amınakoyayım.' (17.29)
Gelen mesajı okuduktan sonra Burak arkadaşının odasına gitti ve perdenin arkasına saklanarak gözükmeden camdan dışarı baktı. Baran camda iki kolunu pervaza dayamış gelen geçeni izleyerek sigara içiyordu. Ege, Burak'ın peşinden gelmiş ne yaptığını anlamaya çalışıyordu. Burak bir anda üstündeki ince kazağı çıkardı ve yarı çıplak bir şekilde camın önüne geçti. Ege gözlerini ve ağzını aynı oranda açmış şaşkın bir ifadeyle arkadaşına bakıyordu. Hemen harekete geçti ve Burak'ın kolundan tutup perdeyi açmasına engel oldu.
"Lan delirdin mi? Ne yapıyorsun?"
"Delirdim kardeşim. Çekil önümden, atacağım kendimi."
Ege ilk olarak afallasa da kısa bir sürede toparlanıp sol elini kaldırarak arkadaşının kafasına hafifçe vurdu. "Salak salak konuşma."
"Bana bırak, bir şey olmayacak." Ege arkadaşına birkaç saniye baktı ve kafasını sağ tarafa, sevdiği adamın yüzüne çevirdi. Burak'ın kolunu tuttuğu elini hafifçe indirdi. Burak memnun bir gülümsemeyle arkadaşına baktı. "Sonra bana dua edeceksin. Mümkünse helva olmasın ama."
Burak sırtını Ege'ye dönüp karşı tarafa hiç bakmadan perdeyi açtı. Tekrar arkasını döndü ve Ege'ye gülerek manasız şeyler söyledi. Üzerindeki bakışları hissediyordu. Doğru hissediyordu çünkü karşı apartmandaki genç çocuk, kaşlarını birbirine değecek kadar çatmış, dişleri sıkılı sinirli bir şekilde ona bakıyordu. Baran elindeki sigarayı söndürmeden yere fırlattı ve odanın içine döndü.
'Geliyorum.' (17.41)