25

5.1K 307 33
                                    

21.48

"Hadi lan başlayacağım saçına da başına da." diye bağırdım. Bir saattir Burak'ın saçına fön çekmesini bekliyordum. Sanırsın assolist pezevenk.

Kurutma makinesinin sesi kesildi. "Geldim, geldim." oturduğum yerden kalkıp çıkmak için üzerime ince ceketimi geçirdim. İçimde bir sıkıntı vardı. Ev beni boğuyor gibiydi.

Burak'la beraber karanlık boş sokakta yürümeye başladık. Yüzümdeki sıkkın ifadeye baktı. "Neyin var senin yine acıların çocuğu?"

Ellerimi cebimden çıkartıp yüzümü avuçladım. Birisiyle dertleşmeye ihtiyacım vardı. Bu Burak'tan başkası olamazdı. "Baran." dedim. Ellerimle kaşımı düzeltip geri indirdim. "Çok sıkıyor beni."

Burak şaşkınca yüzüme baktı. "Nasıl sıkıyor?" Omuzlarımı silktim ve derin bir nefes aldım. "Sana dokunmamı bile istemiyor." Dediğimi komik bulmuş olacak ki boş sokakta yankı yapacak şekilde bir kahkaha attı. "Bana zaten dokunamazsın."

Hem kahkahasına hem de bu dediğine anlam veremeyip şaşkınca yüzüne baktım. "Ne demek bu?" Cevap vermeyip dudaklarını 'bilmem' der gibi büzdü.

"Bir yerde oturup bir şeyler içelim." dedi. Kafamı sallayıp onayladım. "Nereye gidelim?" biraz düşündü. "Baranların olduğu mekana gidelim."

"Nereye gittiğini bilmiyorum ki." Burak cebinden mavi kılıfı olan telefonunu çıkardı. "Gökhan iti hikayesinde konumu etiketlemiş."

Elindeki telefona eğilip baktım. Gözlerim yazıları pek seçemiyordu. Sanırım bir göz doktoruna görünmem gerekiyordu. Gökhan'ın etiketlediği yerin adresine baktık. Bir taksiyle on dakika sürerdi.

"Taksi çağırayım." cebimden telefonu çıkarmak için elimi cebime attığım sırada Burak kolumu tuttu. "Yok kardeşim arabayla gitmeyelim. En son Sezgin'le arabaya bindiğimizde hiç güzel şeyler olmamıştı. Fobi yarattı şerefsiz."

Burak yüzünden arabayla on dakikalık yolu yürüyerek yarım saatte gelmiştik. Geldiğimiz yer fazla kalabalıktı. Boş bir masaya oturup etrafıma bakındım. Henüz Baran'a dair bir şey görememiştim. Ben etrafıma bakınırken garson yanımıza geldi. Elindeki menüleri masaya bırakacağı sırada Burak elini kaldırıp gerek olmadığını söyledi.

"Bize iki kadeh kırmızı şarap." diyip garsona gülümsedi. Mekandaki mavi loş aşığın altında Baran'ı aramaya devam ediyordum. Burak kolumu dürttü. "Benimle ilgilen." Kafamı sallayıp yan döndürdüğüm bedenimi Burak'a çevirdim.

Beş dakika sonra garson siparişlerimizi getirmişti. Kırmızı şaraptan bir yudum aldım. Ağzıma gelen vişne tadıyla gülümsedim. Boğazımdan akarken gülümsemem silindi. Acı. İlk defa şarap içiyordum.

Burak kadehi elinden kaydırıp üzerine düşürdü. Beyaz kazağının kırmızıya boyanmasına neden oldu. Yarısı dökülmüş kadehi masaya koydu. Kırmızı lekeye daha rahat bakabilmek için iki elini kazağının eteklerine götürdü."Ya neden hep böyle olmak zorunda? Vallahi atacağım kendimi."

Gerçekten de beyaz kazaklarının başına lanetlenmiş gibi hep bir şeyler geliyordu. Vişne suyu dökmem de buna dahil.

Burak yeni bir kadeh söylemişti kendisine. Benim şarabım bitmişti. Tam garsona seslenecekken tanıdık yüzü gördüm. Yanında, Selin olan bir yüzdü bu. Baran... Hızla ayağa kalktım. Masadaki bardak yere düşmüş, tüm gözler bana dönmüştü. Gözlerimi bardaktan alıp tanıdık yüze çıkardım. Baran şaşkın bir ifadeyle bana bakıyordu.

Cebimden kağıt para çıkarıp masanın üzerine koydum. Sandalyenin arkasına astığım ceketimi alıp dışarı çıktım. Burak da peşimden çıkmıştı.

Beni kandırmıştı...

le pouvoir de l'amour [b•b]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin