Buraklarda toplanmış ikişerli gruplar halinde eş değiştirerek sırayla oyun oynayacaktık.
"Lan çorabım yırtılmış." Atakan eliyle ayağındaki siyah çorabın yırtık kısmını çekiştirip ayağının altına aldı. "Enişte sana da böyle bir karşılama ayıp oldu ya." Baran gülümseyerek karşılık verdi.
Baran'ı da yanımda getirmiştim. Hem onunla daha çok vakit geçirmek istiyordum hem de hiç yanımdan ayırmak istemiyordum.
"Gel bakalım Tosun Paşa." Caner elindeki oyun kollarından birisini Atakan'a uzattı.
Onlar oyun oynarken gözlerimi yanımda oturmuş, oyun oynayan ikiliyi seyreden Baran'a çevirdim. Onunla birlikteyken çok mutluydum. Yüzündeki gülümsemeyi bozmadan gözlerini benden tarafa çevirdi. "Çok mu özledin?"
"Çok özledim." diye fısıldadım. Kafamı, geniş omzuna koydum. Onun da saçlarıma yumuşak bir öpücük bıraktığını hissettim.
"Ya oğlum bu kol bozuk." Atakan'ın mızmız tavrına kıkırdadım. Ben oyun oynamayı pek sevmezdim. Parmaklarımı çok ağrıtıyordu. Resim yapmak masaj gibi geliyordu. Resim çizerken hissettiğim esnekliği başka hiçbir şeyde hissedemiyordum. Resmen elime kalemden ve Baran'ın elinden başka bir şey sürmek istemiyordum.
"He kardeşim kol bozuk ama hangi kol?" Burak, Atakan'ın elindeki oyun kolunu alıp Sezgin'e uzattı. "Fransayı aldım."
"Canım hiç oynamak istemiyor." dedim. Baran'ın uykulu gözleri beni buldu. Gece hiç uyumadığını biliyordum. "Oynamasak mı?"
Baran kafasını hafifçe sağa eğdi. "Sen nasıl istersen." diyerek elimi tuttu ve dudaklarına götürdü.
"Kardeşim kol harbi bozuk." Burak elindeki kolu masaya doğru fırlatıp ayağa kalktı. Mutfağa doğru adımladı. "Ne içiyorsunuz?"
"Kola getir yavrum." dedi Sezgin. "Kendine de benden soğuk bir su." göz kırparak güldü. "Siz oynamayacak mısınız Ege?"
"Yok ya, kol da bozukmuş zaten." diyip güldüm. Burak elinde bardaklar ve bir şişe kolayla geri geldi. "Ayıp oluyor kanki, bari sen yapma." Kolanın kapağını açıp bardaklara doldurdu.
Uzanıp iki bardağı aldım. Birini Baran'a verdim. Bir yudum aldıktan sonra ona döndüm. "İstersen başka bir odaya geçelim. Uyu biraz." Baran kafasını aşağı yukarı salladı. "Olur."
Sohbet eden dörtlüye uyuyacağımıza dair bir şeyler söyledim. İmalı bakışlar atsalar da aldırmadım. Baran'la birlikte Burak'ın odasına doğru ilerledik.
Baran rahat yatağa uzanırken ben kapıyı kapattım. Yanına gidip tek kişilik yatakta biraz üzerine yatar gibi uzandım. Kafamı göğsüne koyup kalbinin atış sesini dinlemeye başladım.
"En sevdiğin film ne?" diye sordum flörtöz bir şekilde. Sanki bilmiyormuşum gibi. Amacıma giden yolda her şeyi adım adım işlemem gerekliydi.
Baran bir süre cevap vermedi. Sanırım ne söyleyeceğini düşünüyordu. "Guguk Kuşu." tahminim doğruydu. Baran bu filme bayılıyordu. Bazen her hafta sonu açıp sıkılmadan izlerdi. "Senin?" diye sordu. Bunun cevabını ben bile bilmiyordum.
"Bilmem ki. Ben 'en sevdiğim' diye kesin bir karar veremiyorum." kafamı Baran'ın göğsünden kaldırdım ve çenemi göğsüne koyarak yüzüne baktım. O da bir elini başının altına koymuş bana bakıyordu. "Peki, hangi süper güce sahip olmak isterdin?" dedim.
Baran bu soruma güldü. Gözlerini pencere tarafına çevirip biraz öyle kaldı. "Sanırım uçmak isterdim." gözlerini, gözlerimle buluşturdu. Bir şeyler anlatmak istermiş gibi bakıyordu. "Gökyüzüne bakarak."
Bu isteğine tebessüm ettim. Güzel bir hayaldi. Yüzündeki tebessüm silinirken gözlerini tekrar pencere tarafına çevirdi. "Ne o? Uçamıyorsun diye üzüldün mü yoksa?" diye sordum kaşlarımı kaldırarak. "Hayır. Uçamıyorum diye üzülmedim." dedi gülerek.
"Ee? Gökyüzünü zaten görüyorsun." diye elimle cam tarafını işaret ettim. Gözlerimin içine bakıyordu derin derin. Elini yanağıma koyup okşamaya başladı. "Evet, görüyorum." tebessüm etti. "Tam karşımda, bana bakıyor."
Bu sefer gülen taraf bendim. İçimi saf bir sevgi sardı. Baran'a, annesini kaybetmiş öksüz bir çocuğun, annesi yerine koyduğu kişiye sarıldığı açlıkla sarıldım.
"Sen hangi süper güce sahip olmak isterdin?" diye sordu alaycı bi sesle. Kollarımı çözüp gözlerine baktım. "Zihnini okumak isterdim." Onu daha net görmek adına dirseklerimin üzerinde yükseldim. "Bazen bana öyle bir bakıyorsun ki kim olduğumu unutuyorum."
Baran bu cevabıma gülümsedi. "Zihnimden ne geçirdiğimi ben bile bilmiyorum." Kafasının altındaki kolunu çözüp tavana bakacak şekilde yastığa yattı. "Orası çok karışık." sesli bir nefes aldı. "Görmek bile istemezsin."
"Baran.." diye fısıldadım. Kafamı tekrar göğsüne koydum. "Hım.." sesindeki uyku benim bile uykumu getirmişti. "Hala korkuyor musun?"
"Neyden?" Parmağımla göğsünde ufak daireler çizmeye başladım. "Yalnız olmaktan." Elleriyle göğsünün üzerindeki parmaklarımı tuttu ve elini elime kenetledi. "Korkmuyorum."
"Korkma zaten. Asla yalnız bırakmayacağım seni. Beni asla kaybetmeyeceksin." dedim mayışmış bir şekilde. Kokusu uykumu getirmişti. Göğsü, yastığımdan daha rahattı. Gözlerim yavaştan kapanmaya başladı.
"Seni kaybetmeyeceğim." diye fısıldadı. "Ya bir gün sen beni kaybedeceksin.." içindeki ağırlığı dışarı bırakırmışçasına bir nefes verdi. "..ya da bir gün ben kendimi."