Aklımdan geçenleri bir köşeye koymalıydım. Bu saçmalıktı. Bu sadece tesadüftü. Yada kaderin bana bi oyunuydu. Yanından geçip gidiyordum ki sesi beni durdurdu. Tam yerine oturmuş erkeksi bir sesi vardı.
''Bakıyorum da çok şaşırdın?''. diye sordu kendinden emin bir sesle.
''Sen nerden çıktın?'' diye sordum bende sorusuna soruyla karşılık vererek.
''Ben burda okuyorum. Yeni geldim vee bu sınıftayım. '' dedi istifini bozmadan. Cevap verme gereği duymadım ve lavaboya gidip yüzüme soğuk su attım. O surat ifadeside neydi oyle? Kendini ne kadar beğendi suratından bile belli oluyordu. Aman ya banane. Çalışmam gereken bir sınav vardı ve eksik üç konum vardı. Bir konuyuda çalışsam yeterliydi. Köşeden kağıt havlu aldım ve yüzümü kuruladım.
Sınıfa girdiğimde duvar kenarının bi yan sırasında en arkada oturmuştu. Yüzünde hala o aptal ifade vardı. Sırama oturdum ve kaldığım yerden devam ettim. Beni izlediğini hissediyordum. Yada kendim uyduruyordum. Böyle çalışamayacağımı anladım ve kitaplarımı alıp koridordaki nöbetçi sırasına geçip orda çalışmama devam ettim.
Tam olmasada konuyu hemen hemen çalışabilmiştim. Zaten yavaş yavaş okul dolunuyordu. Tam kalkacakken Beril'le Evren geldi. Beril'le sarıldıktan sonra Evren'ede sarıldım. Yüzü gülüyordu ve keyfi yerindeydi. Dün akşam güzel geçmiş olmalı diye düşünüp kıkırdadım. Anlamış olacak ki oda kıkırdadı ve sınıfa yönelirken elini omzuma attı. Bende bi elimi beline sardım.Sınıfımız koridorun sonundaydı ve oraya yürüyene kadar beş kilo veriyordum.
Sınıfta birkaç kişi vardı. O ise hala duruşunu bozmadan oturuyordu. Aynı pozisyonda. Kısa bir bakış attım ve hemen yüzümü çevirdim. Beril yanıma oturdu ve Evren'de pencere tarafı en arkaya oturdu.Selin'den kopya çekmek için oraya oturmuştu. Selin gerçekten çalışkan bir kızdı ve mavi iri gözlerini dahada büyük gösteren kemik gözlükleri vardı. Küçük dudakları nerdeyse hiç gözükmüyordu ve oda hep ten renginde bir ruj sürerdi dudağına. Bu şekille dudaklarını dahada kamufle ederdi. Ama gerçekten çok tatlı gözüküyordu ve gayette sevecen bir kızdı.
Çalışkan olmasına rağmen yasakları çiğnemeyi seven bir kızdı. Evren sınav konusunda yardım istediğinde hemen kabul etmişti zaten. Bunları düşünürken Selin sınıfa girdi ve bize başıyla bi selam verdikten sonra Evren'in yanına geçip oturdu ve konuşmaya başladılar. Bir kaç dakika sonrada kimya hocası sınıfa girdi.Herzamanki soğuk yüzüyle.
Ayağa kalkmadık çünkü bize ''Ayağa kalkmak bir saygı göstergesi değildir. Ben gelince ayağa kalkmayın.'' demişti. Hemen gözleri sınıfı taradı ve arkamda çaprazımda oturan bay kendini beğenmişe baktı. Müdür ona söylemiş olmalıydı. Gür sesiyle bağırıp bizi susturmaya başladı ve kısa süre sonra sessizlik oldu.
''Uzay buraya gel ve kendini tanıt. Bu arada sınav ikinci ders olacak'' dedi hafif sert bir şekilde. Demek adı Uzay'dı. Kafalar ona dönerken yayvan bir şekilde oturduğu sıradan hafif döndü ve ayağa kalkmadan konuştu;
''Ben Uzay yeni geldim.'' dedi ve suratına yine o gülümsemeyi yerleştirdi. Bir saniyeden az sürede gözleri beni buldu ve tekrar hocaya döndü. Bu hareketi sınıftaki birkaç lişinin kıkırdamasına sebep olmuştu. Bence bu hiçte komik değildi çok saygısız bir hareketti ve kimya hocasına baktığımda hiçte bozulmamış gibi gözüküyordu.
''Aydınlattığın için teşşekkür ederiz'' diye söylenip koltuğuna oturdu. Her sınıfta herşeye gülen mutlaka birisi vardır ve bizim sınıfta bundan birkaç tane vardı. Tekrar kıkırdamanın biraz ötesinde gülüştüler ve hoca ters ters bakınca sustular. Sınavın ikini ders olacağı için sevinmiştim ve belki kalan konuyu sıkıştırabilirdim.
Sınav olduk ve okuldan çıktık. Herzamaki gibi okul çok sıkıcı geçmişti. Beril ve Evren'le çıkışa doğru yürüyorduk.
''Bi kahve içelim mi?'' diye sordu Evren. Gerçekten çok yorgundum ve eve gidip yarınki sınav için çalışmam gerkeyiordu. ''Olur'' diye söyledi Beril umursamaz bir şekilde telefonuyla uğraşırken. ''Ben gelmiyorum. Bu aralar çok yorgunum ve yarınki sınava çalışmam lazım. Birinci yazılıdan otuz aldım ve bundanda düşük alırsam dersten kalırım.'' dedim
Evren omuz silkti ve Beril sanki hiç duymamış gibiydi. El sallayıp yanlarından ayrıldım ve arabama doğru yöneldim. Arabaya yaklaştığımda yanında bay kendini beğenmişi gördüm. Yanımdaki arabaya doğru gidiyordu. Yok artık! Arabaya bak. O nasıl bi araba ya diye düşünürken arabama doğru ilerliyordum. Oda kendi arabasına binerken arabanın gaz doldurma yerinin kapağının açık olduğunu gördüm. Kim açmıştı ya bunu diye düşünürken yerde olan küp şekeri gördüm. Öğretmenler burdada mı çay içmeye başlamışlardı?
Omuz silkip kapağı kapattım ve arabaya bindim. Motoru çalıştırıp yola koyuldum. Flashdisk ime yüklediğim şarkılardan Lana Del Rey' in Born To Die şarkısını aramaya koyuldum. Şarkıya bağırarak eşlik ederken birden araba tekledi ve yavaşladı. Şarkının en güzel yerindeydi Arabaya mı yanayım şarkıya mı yanayım bilemedim. Arabadan inip kaputu açtım. Dublex evler merkezden biraz uzak taraftaydı ve buraya gelen fazla kimse yoktu. Ben arabadan anlamazdım ki? Ne yapacaktım şimdi?
Telefonumu çıkarıp çekiciyi aradım. 3 saat sonra ancak gelebileceğini söyleyince oturdum arabanın kaputuna ve bağdaş kurarak yoldan geçecek bir insan evladı bekledim. 15 dakika sonra siyah parlak ve bayada zengin bir görüntüsü olan araba geldi hemen arabanın üstünden indim ve zıplayarak otostop çekmeye başladım. Araba yakınlaştı ve yakınlaştıkça bunun bay ukalanın arabasına benzediğini gördüm. Ama şuan önemli olan burdan gidebilmemdi. Hava kararmaya yüz tutmuştu ve ürküyordum.
Araba yanaştı ve camı indirdi. Gördüğüm surat karşısında ufak çaplı şok geçirdim. Bir an felç olduğumu sandım. Bu kadarda tesadüf olmazdı. O aptal ifade neden hep yüzündeydi ki?
''Yolda mı kaldın?" diye sordu ukalaca. "Çokmu belli oluyor" diye cevap verdim. Kör müydü? Görmüyor muydu?
İstifini bozmadan kuru bir sesle güldü. Samimiyetten uzak bir gülüştü. "Peki. Sana kolay gelsin." Dedi ve camı kapatıp gitti. Araba gözden kaybolunca yerimden hareket etmek istedim ama yapamadım.
Bu nasıl bir şeydi ya? Resmen beni bırakıp gitmişti. Onun arabasına meraklı değilim.
Tanımadığı birini arabasına almak istemiyorsa bunu saygıyla karşılardım. Kimi kandırıyorum ya?! Hiçbirşeyle karşılayamazdım! Beni bırakıp gitti. Yavaş yavaş kararan havaya aldırmadan gitti. Egoist hayvan. Birden aklıma bahçıvan Hasan Amcayı çağırabileceğim geldi.
Numarayı çevirip aradım ve yarım saate kadar geleceğini söyledi. Hava soğumuştu. İçeri girip klimayı açtım ve kapıyı kilitledim. Hava kararmıştı ve şuan korkuyordum. Karanlıktan çok korkuyordum, hemde çok. Arabanın tavanındakı ışığı ve telefonumun ışıgını açıp yüzüme yakın bir yere koydum.
Arka koltukta bacaklarımı karnıma çekmiş oturuyordum. Bay kendini beğenmişin yaptığı şey aklıma geldikçe sinirden kuduruyordum. Uzun bir bekleyişin ardından Hasan amca sonunda gelebilmişti. Arabaya bindiğim zaman aklıma gelen şeyle gözlerim dolmuştu
Zor zamanımda yardım etmesi için çağırabileceğim bir babam yoktu. Ben bugünler için varim diyen bir babam yoktu. Annemi hatirlayip ağladiğim zaman başımı okşayacak, birlikte piknik yapacak bir babam yoktu. Vardı ama yok gibiydi. Nereye gittiğini bile bana soylemeyen bir babam vardı. Aylarca eve gelmeyip öldüm mü kaldım mı diye merak etmeyen bir babam vardı.
Babam değilde Hasan amca bana babalık yapıyordu. Her başım sıkıştığında, hastalandığımda, ağladığımda yanımda olan Hasan Amca ile Meryem Anne yanımdaydı. Yanağımdan akan gözyaşımı elimin tersiyle silerken gözlerimi ellerimden yola çevirdim.
Şuan sınav bile umrumda değildi. Umrumda olan tek şey sıcacık yatağımdı...
Yeterince uzun bir bölüm olmuştur inşallah. Yeni başladığım için Yazmak gerçekten çok zor oluyor. Vote yaparsaniz sevinirim. Yarin yeni bölüm gelecek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ULAŞILMAZ.
Novela JuvenilYaptığım şeyden vazgeçmemem gerekiyordu. Ailemin intikamını almam gerekiyordu. Sonunda amacıma ulaşmış ve Melodi Serini kendime aşık etmiştim. Ama olmuyordu. Bir türlü basamıyordum şu tetiğe. Sonunda çektiğim acılar ve gördüğüm kabuslar belkide yok...