cp'11 "ona koşmak"•
Ne söyleyeceğimi bilmiyordum.
İçimde ona sarılmak isteyen tarafı bastıramıyordum ve bugün beni dinlemesi için elimden geleni yapacaktım. Pes edemezdim. Zaten birçok yenilginin tadına bakmıştım. Eunwoo ile konuşurken uzaklaşmışlardı. Aramızdaki mesafe fazla değildi fakat bir yandan da öyleymiş gibi hissettiriyordu.
Esen rüzgar ceketimin içerisindeki tişörtümden içeri sızıyordu. Üşümeye başlamıştım fakat koşmaya başladığımda, vücudumdan yükselen sıcaklık beni diri tutuyordu. "Hey!"
Bağırışım, boş sokakta yankılanırken ona ulaşmadı. Belki de duymazdan geliyordu, anlamıyordum. Yine de tekrar bağırarak aramızdaki mesafeyi olabildiğince kısaltmaya çalışıyordum. "Bekle, Yoongi!"
Önümde kalan üç kişinin, siluetleri belirgindi. Aralarındaki gülüşme yerini sessizliğe bırakmıştı. İlk dönüp bakan kişi Yugyeom'du. İçimden bir ses, Yoongi'nin benim sesimi tanıdığını ve bu yüzden dönmediğini söylüyordu. Utanç verici olan şey, beni tanıdığına seviniyor olmamdı.
Yugyeom ile göz göze geldiğimde, kaşları çatıktı. Nefesimi kontrol altına almaya çalışıyordum. Koştuğum mesafe kısacık olmasına hala rağmen kondisyon anlamında zayıftım. Neyse ki Jungkook'un vücuduna alışmaya başlamıştım. Bir şekilde sabah koşularım da etkili oluyordu. İlk başladığımda on dakika bile hareket etsem bütün bedenim ağrımaya başlıyordu.
"Sen kimsin?" Sorusuyla Yoongi ve yanındaki kız bana döndü. Onu tekrar görüyor olmak, güzeldi. Dudağını büzmüş, gözleri sanki kısık değilmiş gibi iyice küçülmüştü. Aşina olduğum bir görüntüydü. Her mimiğinde ne hissettiğini bildiğim biriydi. "Hyung, konuşmamız yarım kalmıştı. Devam edebilir miyiz?"
Yugyeom'u umursamadım. Muhatap olacağım kişi o değildi. Her ne kadar kendisini sevsem de buradaki evrende arkadaş değildik. Aramızdaki çizgiyi koruyacaktım. "Hyung?" dedi sorgulayıcı bir tonda. Şimdi gözleri Yoongi hyunga çevrilmişti. Benimle neden konuşacağını merak ediyordu. Hareketlerinden anlaşılıyordu.
Yoongi hyung derin bir nefes alırken mutluluğumu dizginleyemiyordum. Günlerdir yüzünü görmeyi istediğim tek kişi karşımdaydı. Gözlerimi ondan alamıyordum. Benim evrenimdeki Yoongi'ye göre o kadar da yorgun görünmüyordu. Yanakları hafif kızarmıştı, muhtemelen rüzgardan dolayıydı. Enerjik görünüyordu. Gün onun için daha yeni başlıyor gibiydi.
"Dövme salonuna gelen çocuk sen değil misin?" Kızın sorusuyla kendime gelirken başımla onayladım ve tekrar şansımı denedim. Olabildiğince kibar davranmaya çalışıyordum. "Evet, konuşamamıştık." Dedim. "Lütfen anlatacaklarımı dinler misin?"
O gün pes etmeyeceğimi anlaması gerekiyordu. Tekrar geleceğimi söylemiştim. Beni dövmek istiyorsa, dövebilirdi. Yüzüm burada bir hiçti. Benim için kayıp yoktu. Bağıracaksa da, sesimi çıkarmazdım. Her gün yanına gelmeye devam eder, beni dinleyene kadar da peşinden ayrılmazdım. Namjoon hyung çoktan seçeneklerim arasından çıkmıştı. Bu evrende de ünlüydü. Oldukça da mantıklı biriydi. Kanıt göstersem bile bana inanmazdı. Diğer üyelerden ses yoktu. Hayatım boyunca örnek aldığım iki insandan sadece birine ulaşabiliyordum. İsterse seri katil olsun, onunla yine de konuşacaktım.
O benim hyungumdu.
Bana bir söz vermişti. Kazayı nasıl yaptığımın bir önemi yoktu. Yapmadan hemen önce attığı mesajın her kelimesi beynime kazılıydı. Ona güveniyordum.
"Seninle konuşacak konum yok." Sonunda ağzını açtığında, elbette böyle bir şey söyleyeceği belliydi. Beni tanımıyordu. Yine de biraz anca gülen yüzünü soldurduğumu görmek, kırıcıydı. Onu herkesten daha mutlu edebilirdim. Güldürebilirdim ve o bunu bilmiyordu. "Benim var." Diyerek direttim. "Biraz vaktini istiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
your time
Fanfictionjeon jungkook kendi zamanını bulmak isteyen ünlü bir grubun en küçük üyesiydi. s | 20' •time series