your time

1.7K 118 57
                                    

merhaba!!

şu an time serisinin your time kitabındasınız .-. 

iki kitabı yazalı da uzun süre oldu bu yüzden tekrar güncellemek için bölümleri yayımdan kaldırdım, yeni haliyle paylaşacağım

olayları daha iyi anlamak için serinin diğer kitabı olan my time profilimde onu da takibe almayı unutmayın!!! iki kitabın Jungkook'ları birbiri ile bağlantılı 

iyi okumalar❤️

/

YOUR TIME

Kırık beyaz rengi duvarların içerisinde, saks mavisi köşeli koltuk, koltuğa özenle dizilmiş altı tane yastık ve dağılmış altı üye.

"Böyle olması gerekmez." Konuşan Namjoon hyung, rahat keten pantolonunun kırışacağını düşünmeden bir bacağını diğerinin altına almış, sıkıntıyla parmaklarını saç telleri arasında dolaştırmıştı. Beni düşünerek konuştuğunu ve söylediği her şeyin iyiliğim için olduğunun farkındaydım. Gözleri de direkt olarak benimle temas ediyordu zaten fakat sessiz kaldım.

Söyleyecek her şeyi söylemiştim.

Aynı grupta olduğum altı adamın karşısındaki bir puf üzerinde hepsi tarafından sorguya çekilmiş gibi oturmak zorunda kalmıştım. Kendimi hem bedenen, hem ruhen iyi hissetmiyordum. sırtımın kamburlaştığını, giderek küçüldüğümü düşünüyordum. 

"Size onu sıkıştırmamanız gerektiğini söyledim. Üzerine gidip durmaktan vazgeçin." Min Yoongi küçüklüğümden beri üyelere karşı avukatlığımı yapardı. Bu sefer en köşeye, bana yakın tarafa oturmuştu. Kaşları çatıktı ve üzerinden hiç çıkarmadığı beyaz tişörtü eşofmanının içerisine tepiştirilmişti.

"Sıkıştırdığımız falan yok zaten. Kimse üzerine de gitmiyor. Siz böyle yaptıkça, onun tarafını tuttukça, etraflıca konuşmadıkça o böyle kalmaya devam edecek." Park Jimin çattığı kaşları, sinirden büzdüğü dudakları ve aynı zamada ne kadar sinirli olduğunu yansıttığı kollarıyla tam karşımda bana ateş püskürtüyordu. O; her zaman böyleydi. Vücut diliyle anlaşırdı. 

Yanında Taehyung hyung vardı. Konuşmak istiyor ve konuşamıyor gibiydi. Susturulmaktan asla hoşlanmazdı. Bu yüzden konuşmak için doğru zamanı beklediği ortadaydı. Aynı benim gibi. Ben de doğru zamanı bekliyordum.

"Jimin laflarına dikkat et." dedi Yoongi hyung. "Kimse Jungkook'un ya da herhangi başka birinin tarafını tutmuyor. Sadece birbirimizi anlamaya çalışıyoruz. En başta da onu anlamaya çalışıyoruz o kadar."

"Hah! Bunu senin demen ne kadar komik oldu." Jimin hyung artık eskisinden daha sinirliydi. Yoongi hyung hep beni savunur, beni korur ve ihtiyacım olduğunda hep yanımda olurdu. Üyelerin hepsini seviyordu. Hepimiz onun sözlerinden değil davranışlarından bizi sevdiğini anlıyorduk fakat konuşmaları, hareketleri bana karşı hep farklı olmuştu. Bu yüzden beni savunmadığını söylediğinde Jimin daha çok çıldırmıştı. Çünkü, Min Yoongi bunu söylerken bile beni savunuyordu.

Hobi hyung bağdaş kurduğu bacaklarını çözmüş, ayaklarını zemine koyup dikleşmişti. "Bizim kavga etmemiz ortamı gittikçe daha fazla geriyor. Madem Jungkook'u anlamamız gerekiyor, o zaman sözü ona verelim ve konuşsun."

Siyah köşeli gözlüğünü çıkarıp yakasına astı ve kaşlarını kaldırıp bana baktı. Şu anda konuşmak istediğimi sanmıyordum. Söyleyecek bir şeyim yoktu. Sadece onlardan biraz zaman istemiştim ve olay bir anda büyümüştü. Herkesin zamana ihtiyacı vardı. Ben düşüncelerimi artık kontrol edemeyeceğim anlar yaşamak istemiyordum. Pişmanlıklarım vardı.

Ailemi özlemiştim.

"Gitmek istiyorum."

Jimin ayaklanmış "Gördünüz işte!" demişti. "Gitmek istiyormuş. İyi bırakalım gitsin o zaman."

Namjoon hyung, kolundan tutup onu geri oturtturdu. Seokjin hyung sadece bana bakıyordu. Geldiğinden beri, başkaları konuşurken bile sadece beni izliyordu. Bakışları gerilmeme neden olsada niye konuşmadığını anlamıyordum. Söyleyecekleri var gibi görünüyordu.

"Jungkook seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun. Sana bu kadar kızmamın nedeni de seni çok sevmemden kaynaklanıyor zaten. Öyle istediğin zaman aramızdan ayrılamazsın. Özellikle de bu yoğun dönemimizde. Yerine getirmemiz gereken sorumluluklarımız var." Park Jimin cümlesini bitirir bitirmez Taehyung sözünü devraldı. "Programlar bitsin ve izne çık." dedi. "Senin için konuşuruz. Durumu anlatırız. Anlayacaklarına eminim. Hepimiz ailemizi çok özledik. Hepimizin yalnız kalmaya ihtiyacı var. Şu an seni hiçbir yere gönderemeyiz."

Gitmek istiyordum.

Programlar umrumda değildi. Hayal kırıklığına uğrayacak olan hayranlarımız asıl ben o şekilde sahne alırsam daha çok üzülürlerdi. Kafamı toparlamam gerekiyordu. Çok fazla baskı hissediyordum. Çok fazla kamera. Çok fazla insan.

"Senin için konuşurum." Seokjin hyung, Yoongi hyungun yanında oturuyordu. Parmaklarını birbirine kenetlemişti. "Sen benim sadece grubumun en küçük üyesi değilsin. Erkek kardeşimsin. Küçüklüğünden beri beraberiz. Birlikte büyüdük. Kötüysen kötüsündür. Ertelemeden iyileşmen için elimden geleni yapacağım. Senin için konuşurum."

Jimin'in sinirle nefesini dışarı verdiğini ve Taehyung'un onun elini sıkıca tuttuğunu görebiliyordum. Hoseok ve Namjoon hyungun çaresizliği ortadaydı. Bir şey yapmak istiyorlardı ama benim ihtiyacım yoktu. Seokjin hyung eğer benim için izin alacağını söylediyse alırdı.

"Teşekkür ederim." dedim ayaklanırken.

Min Yoongi ise arkamdan geliyordu. Onun adım seslerini bilirdim tuhaf bir şekilde. Koridora çıktığımızda ve aşağı garaja inerken yanımda yürümeye devam etti. Benim yerime çalışanlara da selam verdi. Arabama ulaşana kadar kalkanım olmaya devam etti.

Yaklaşacak, gelecek olan her şeyden beni korumak için oradaydı. Yanımdaydı.

Arabamın kapısını benim için açtı. Ben içeri girerken bile bir şey demedi. Sadece bakıyordu. Gözleri beni son defa görüyormuş gibi üzerimdeydi. Arabamı çalıştırıp yola çıktığımda gittikçe küçülen ve yok olan bedenini izledim dikiz aynasından. Kalbimin içten içe ezildiğini hissettim. 

Çoktan kararmış hava, insan kalabalığı ile birleşmişti. Radyoda yavaş, içim dışıma çıkana kadar ağlamak istediğim tarzda bir parça vardı. Annemi istiyordum. Onun kucağına sığınıp gecelerce ağlamak istiyordum.

Kenara fırlattığım telefonumun kilit tuşuna bastım. Namjoon hyung ben gittikten sonra iki defa aramıştı ve Min Yoongi'den on beş dakika önce atılmış bir mesaj vardı.

Mesajı açtım.

Geçen gece, biz genius lab içerisinde çalışırken, bu dünyaya ait olmadığını hissettiğini söylemiştin. Unutma Jungkook. Sen hangi dünyaya ait olursan ol, evrendeki bütün Min Yoongi'ler, Jeon Jungkook'u kollayacak ve her zaman yanında olacaklar. Seni seviyorum.

Bazı anlarda ipler kopardı ya hani. Sıcak basardı, gözleriniz zonklamaya başlar nefes bile alamayacak konuma gelirdiniz. Benim için bu mesajdı kopma anı. Nasıl ve ne şekilde yaptığımı bile göremez, algılayamaz bir halde arabayla kaza yaparken düşündüğüm tek şey benim zamanımın ne zaman geleceğiydi.

•

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
your timeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin