cp'9 "onu karşılama"•
Bir çift koyu kahverengi göz.
Durduğum ayna önünde kendime bakarken diplerde bir şey göremiyordum. Üzerimde bulunan özgüven bakışlarıma yansımıyordu. Üzgün görünüyordum ve bundan nefret etmiştim. Burada uyandığım ilk sabah, yaşadığım en korkunç deneyimdi. Hala atlatabilmiş değildim fakat buna da alışıyordum.
O kadar korkunç bir histi ki.
Ailem, bana aitti değildi. Arkadaşlarım tuhaftı ve ben her şeye uyum sağlamak zorundaydım. Eski benliğimi unutup buradaki yaşama devam etmek zorundaydım. Arkamda sevdiğim herkesi bırakmıştım. Aynı hissettirmiyordu.
Sağ dirseğimdeki minik kasetçalara baktım. Gözlerim yüzük parmağımın içindeki sol anahtarına ve en son olarak da sol dirseğimde, iç kısımda yazan 'your time JK' yazısında gezindi. Bu dövmelere, kendi dövmelerimi ekletecektim. Yoongi hyung madem dövme yapıyordu, ona yaptırmak benim için eşsiz bir deneyim olacaktı. Kendi hyungum bırak dövme yapmayı, en ufak bir çizim bile yapamayan biriydi.
Onunla tanışacağım için heyecanlıydım. Her ne kadar kötü biri olarak bahsi geçse de biliyordum ki, onunla anlaşacaktım. Bana hiçbir zaman kıyamamıştı. Çocukluğumdan beri sunduğum en saçma fikre bile karşı çıktığı görülmemişti.
Üstelik onunla tanışmak, kendi zamanıma dönmek için attığım ilk adım olacaktı.
Umutsuz değildim. Burada yapmam gereken şeyler olduğunu düşünüyordum. Jungkook fazla içine kapanık biriydi. Arkadaşlarıyla bile yakın olduğunu düşünmemeye başlamıştım. Bana sürekli fikirlerimi sorgulatacak kadar garip biriydi. Odasında kilitli bir dolabı vardı. Annesi ya da büyük kardeşinin karıştıracağını düşünmüyordum. Özel alana fazla saygı duyan iki insanla yaşıyordu. Uyuşturucu geçmişini rafa kaldırmıştım, çok gençti. Kendine bunu neden yaptığını anlamıyordum.
Onun hayatını düzene sokmakla başlamıştım. Her sabah koşuya çıkıyordum. Düzenli besleniyordum ve ricam üzerine eve kum torbası alınmıştı. Her ne kadar sorgulasalar bile ikisinin de bundan memnun olduğunun farkındaydım. Eğer ben bu aileye ait olan Jungkook olsaydım, muhtemelen yine ünlü biri olurdum. Üstelik bu sefer daha çok imkanım olurdu.
Ses değişen bir şey miydi bilmiyorum fakat şarkı söylemeye başladığımda çok da farklı gelmiyordu. Çıkaracağımız son şarkıyı, her gün mırıldanıyordum. Unutmamak için.
Üstüme bulduğum en bol tişörtü geçirirken odanın kapısı aralanmış, Soobin sadece kafasını sokarak gözlerini üzerime dikmişti. Kapı çalma alışkanlığı yoktu fakat odanın içerisine dalarak da girmiyordu.
"Arkadaşların aşağıda." Dediğinde kafamı sallamakla yetindim. Zaten beni görebildiği için konuşmamı gerektirecek bir şey yoktu. Ya da sadece ben böyle düşünüyordum. "İçeri girebilir miyim?" diye sorduğunda "Tabii." Dedim umursamayarak.
Gözlerim tekrar aynaya takıldı. Kaşlarımı çatmaktan kendimi alıkoyamadım. Dolabına baktığım zaman çok da farklı giyinmediğimizi düşünmüştüm fakat elimi attığım her şeyin kalıbı dardı. Ben genelde rahat ve bol kıyafetler tercih ederdim. O ise vücuduna yapışan ne varsa dolabının içerisine yerleştirmişti.
Kendini bu kadar sakınan bir çocuğun utanmazca dar kıyafet giyiniyor olması gülünçtü. Ne çok zayıf ne de çok kilolu biriydi. Kol kasları hafif belirgin olmasına rağmen göğsünde tek bir kas yoktu. Sadece vücut hatları belirgindi ve beli inceydi. Soobin oturduğu yatağımın üzerinden "Kasların bir günde çıkmaz." Dediğinde kafamı ona çevirip güldüm. "Farkındayım. Sadece bakıyordum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
your time
Fanfictionjeon jungkook kendi zamanını bulmak isteyen ünlü bir grubun en küçük üyesiydi. s | 20' •time series