cp'5 "soobin hyung"
•
Mingyu ve Eunwoo tek başıma eve dönemeyeceğimi bildikleri için peşime takılmış, yol boyunca birbirlerini dürtmekten başka da bir şey yapmamışlardı.
İkisinin tuhaf bakışmaları altında sözde evimin olduğu siteden içeri giriş yaparken Mingyu daha fazla dayanamamış olacak, "Jeongguk gerçekten ünlü olduğunu mu düşünüyorsun?" diye sormuştu. "Yani bunu bizi kandırmak için falan söylemedin. Ciddiydin. Öyle mi?"
Sorusuna karşı yaptığım tek şey ise sadece göz devirmekti.
Neden onları kandırmaya çalışayım ki? Asıl beni kandırmaya çalışan kişiler onlardı! Üstelik Eunwoo ve Mingyu ile genelde ortak grup konuşmalarında konuşurduk. Birkaç kere de içmeye gitmiştik, bu kadar.
Çok bir yakınlığımız bile yoktu. En azından ben bu şekilde düşünüyordum.
Eunwoo, "Yuyu, saçmalamaya başladın yine." dedi. "Jeongguk'un aklı bize oyun oynamaya yeter mi sence?"
Bu sefer de ona göz devirdim. Ne sanıyordu beni? Aptal bir çocuk mu?
"Oh, Soobin hyung iş gezisinden dönmüş galiba." Eunwoo konuyu direkt değiştirdi. En çok onun canını sıkıyormuş gibiydi bu hallerim. "Biz hiç içeri geçmeyelim. Şimdi kırk dakika boş dolanmamla ilgili azarını çekmek istemiyorum." Mingyu, siyah Mercedes'e bakarken konuşmuştu.
"Soobin hyung kim?"
Eunwoo ile bakıştılar. "Dalga geçiyor ya." dedi Mingyu. "O kadar da değildir herhalde. Bırakalım şu salağı eve girsin. Cidden dalga geçiyor bizimle amına koyayım. Hadi yarın görüşürüz tavşanım!"
Aniden yanağımı sıkıştırıp, Eunwoo'nun koluna girip geldiğimiz yolu geri dönmeye başladıklarında kaşlarımı çattım. Bağırıp seslensem bile, gülmekten başka yaptıkları bir şey yoktu.
Soobin kim be? Ne dalga geçecektim bunlarla. Başka işim gücüm mü yoktu benim? Asıl benimle dalga geçenler onlarken bu duruma bir anda ben nasıl düşebilmiştim acaba?
Sesli bir şekilde nefesimi dışarı bırakıp bahçe kapısından içeri girdim. Bu evi ne zaman almıştık? Seoul'de bu tarz evler olduğunu bile bilmiyordum ben. Plazadaki çatı katı dairemi daha yerleştirecek vaktim olmamıştı.
Şimdi birde bu ev çıkmıştı başıma.
Kapıyı aralayıp içeri girerken evde yankı yapan erkek sesiyle tekrar kaşlarımı çattım. "Geldin mi Jeongguk?" demişti bana. O kimdi ve geldiğimi nasıl anlayabilirdi?
Büyük led televizyon karşısındaki koyu gri renk kanepe üzerinde oturuyordu. Siyah, arkadan lastikle yarım topuz yapılmış uzun saçlara sahipti. Bir kolunu koltuğun arkasına atmış, parmakları arasında televizyon kumandası tutuyordu ve ben kesinlikle bu adamı hayatımda daha önce hiç görmemiştim.
Kafasını çevirip bana baktı.
Adamla olan benzerliğimize karşı kaşlarımı çatarken "Bana bir bardak su getirsene." diye söylenip tekrar önüne döndü.
Kahverengi gözleri, dudaklarının şekli ve burun yapısı bile tıpatıp bana benziyordu. Saçları ense boyunu geçmiş ve simsiyah görünmese ben bile sanılabilirdi.
Ve muhtemelen bir abim olsa tıpatıp ona benzerdi.
"Ee bugün getirir misin suyumu? Krala bak ya. İşten yorgun argın dönen biziz, hâlâ da bekletiliyoruz."
Ayaklarımı çalıştırıp mutfağa yöneldim ve istediği gibi ona bir bardak su götürdüm. Suyu elimden alıp içtiğinde ve benim hâlâ onu izlediğimi fark ettiğinde "Ne oldu?" diye sordu. Ellerimi uzatarak iki yanağından tutup çekiştirdim. Saçına elledim, hafifçe tokatladım. O kadar gerçekçi görünüyordu ki şaşkınlıktan bayılabilirdim. "Soobin denilen herif sen misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
your time
Fanfictionjeon jungkook kendi zamanını bulmak isteyen ünlü bir grubun en küçük üyesiydi. s | 20' •time series