Yine kontrol etmiyorum, ama bu sefer göz ucuyla bile bakmadım umarım eksik yoktur...
~
Gözleri, arkadaşlarının yanında sinirden kızarıp kafalarına kafalarına vuran Aras'ın üzerindeyken, dudaklarında ise içten bir gülümseme vardı Doğan'ın.
Yamaç ve Yakup, Aras'ın fotoğraflarını açıp ona kahkahalarla gülerken, bahçe de ki kişilerinde onlardan bir farkı yoktu. Aras homurdanarak ona laf atıp gülen insanları başından savuşturmaya çalışırken, Doğan onlardan bir kaç bank uzakta arkalarında oturuyordu. Her zaman ki gibi kulaklıkları kulaklarında takılı, elinde de okuma kitabı vardı. Ancak diğer günlere nazaran, bakışları ve zihni kitaba değilde daha çok Aras'a odaklıydı.
"Kanka ne yalan söyleyeyim, bu kadar yakışacağını tahmin etmiyordum. Bacakların güzelmiş hakkını yiyemeyiz şimdi."
"Yıllardır yanı başımızda ki bu afeti nasıl görememişiz ulan! Titrettin beni zalımın oğlu."
"Aras bacakların eteği benden bile daha güzel taşıdı gerçekten, istersen seçmelere katılıp takıma girebilirsin!"
"Burcu bari sen yapma!"
Aras'ın isyan eden sesi Doğan'ın kulağına ulaşırken kıkırdadı. Çok büyük bir linç yememişlerdi, okullarında böyle şeyler çoğu zaman olurdu. Bir kaç hafta alay konusu olurlar, sonrasında unutulup giderdi. O yüzden de o eteği giyerken çok fazla çekinmemişlerdi.
Aras daha fazla söylenenlere katlanamamış olacak ki onlara orta parmağını kaldırıp bir hışımla oturduğu banktan kalktı ve okulun içine ilerledi. Tabii, arkasından onunla aynı anda ayaklanan Doğan'dan habersizdi.
Aras önde ayaklarını sertçe yere vurup hızlı hızlı ilerlerken Doğan sakin adımlarıyla onu takip ediyordu. Nedensiz bir şekilde bu çocukla konuşmak istiyordu. Ya da en azından bir kaç saniye de olsa açık mavilerini doya doya izlemekte yeterdi ona. Düşünceleriyle daha da sabırsızlanarak lavaboya ilerleyen bedeni takip ederken, okul gömleğinin yakasından görünen beyaz ensesinide arsızca süzüyordu.
Tek tük insanların olduğu lavaboya önlü arkalı girdiklerinde, Aras kendi kendine söylenerek muslukların önüne ilerledi ve elini yüzünü yıkadı. Zilin çalmasıyla lavabo hızla boşalırken, Doğan omzunu yasladığı duvardan bedenini ayırarak yavaş yavaş ilerledi ve Aras'ın arkasına, arada biraz mesafe bırakarak geçti.
"Hah! Tabii ki de benim bacaklarıma daha çok yakışacaktı, senin o çırpı bacağın nasıl taşısın o eteği? Haspama bak!"
Kendi kendine söylenerek bakışlarını aynada ki yansımasına çevirdiğinde, arkasında adeta bir azrail gibi dikilen Doğan ile neye uğradığını şaşırarak yerinde sıçradı. İçinden şehadet getirmeye başlarken, bir yandan da tuvalette şehadet getirdiği için çarpılmamayı diliyordu.
"Lan ne yapıyorsun orada? Kalbime iniyordu şerefsiz evladıyım." Diyerek elini kalbine attığında Doğan kıkırdadı ve kitabını muslukların üzerinde ki kuru yere bırakıp ellerini cebine atarak bir kaç adım yaklaştı Aras'a. Tam ağzını açıp bir şey söyleyecekti ki, aklına gelen fikirle sinsice sırıtarak aniden elini Aras'ın üst bacağına attı.
Çocuğun içine çektiği nefes kesikleşip öksürüğe dönüşürken Doğan dudaklarını iki yana kıvırdı ve hemen elini çekti. Aras geriye doğru bir kaç adım gidip irice açtığı gözlerini Doğan hariç her yerde gezdirirken, Doğan ise o mavilere uzun uzun bakmak için gözlerini bir saniye olsun yüzünden ayırmıyordu.
"Ba-bana bak! O elini alıp kırarım senin, uzak dur bacağımdan sapık herif!" Dediğinde Doğan dudağını büzerek tek kulağından düşmekte olan kulaklığı biraz bastırdı kulağına. Ardından cebinden telefonunu çıkararak bir şeyler yazmaya başladı. Onunla konuşacaktı zaten ama biraz oynamak istemişti.