3.4

3.9K 372 98
                                    

Medya: Starset-Let It Die

Kesinlikle bu bölümle bağdaşan başka bir şarkı bulamazdım, anlamını merak edenler için Türkçe çevirisi olan videoyu ekledim.♡

Bol yorumlu bir bölüm olabilir mi acaba :(

*

Alper;

Hava çok soğuk değildi ama rüzgarlıydı. Açelya ona verdiğim hırkanın önünü kapatıp bana baktı. Bize ince bir gömlekle gelmişti ve üşümesin istemiştim. Konuşmamı bekledi ama ben bir şey söylemeyince dudaklarını bastırıp önüne döndü.

Mesut'un beni takip etmesini istemediğim için otobüse binmiştik ve bu durum beni rahatsız etse de bir şey dememiştim. Otobüslerin boğuk bir ortamı vardı.

Yarkın'ın verdiği adrese gelmiştik. Apartmanın önünde durduğumuzda Açelya yine bana dönmüştü ama bu sefer beni beklemeyip konuştu.

"Seninle gelmemi istemediğine emin misin?" Başımla onayladım. Az sonra neler olacağını bilmiyordum ama ne olacaksa tek başıma yüzleşmeliydim. Açelya o an bana hiçbir şekilde yardımcı olamazdı.

"Burada beklemen daha iyi." Benimle gelmesini bile istememiştim ama ısrarlarına dayanamamıştım. Gözlerindeki tereddüte rağmen bir şey demeyip başını salladı.

"Seni bekliyor olacağım," Hafifçe kolumu sıvazladı. "Ne olursa olsun ben senin yanındayım, unutma olur mu?" Gülümsedim. Yanımda olduğunu bilmek ve bunu hissetmek güzeldi.

Elini tuttum. "Teşekkür ederim Açelya, iyi ki varsın." İyi ki vardı. O olmasaydı bugün daha kötü bir hâlde olacaktım, bunu biliyordum.

Açık olan giriş kapısını ittirip merdivenlere yöneldim. O, ikinci kattaydı. Yarkın ona geleceğimi söylemiş miydi? Hiçbir fikrim olmadan daire dördün önünde durdum. Ne diyecektim ki ona? Açelya'ya düşünmeden hareket ettiği için kızıyordum ama şu an ben de düşünmeden buraya gelmiştim.

Zili çalmak için işaret parmağımı uzatmıştım ki kapı açıldı. Yüzünde hiçbir mimik barındırmadan bana bakıyordu. Şimdiden sırtımdaki terleri hissedebiliyordum. Ne söyleyeceğimi düşünürken içeri geçmem için kenara çekildi.

"Yarkın söylemişti geleceğinizi. Kız nerede?"

Piknik günü onu görür görmez oradan ayrıldığım için sesini ilk defa şu an duyuyordum. Kafamdaki sesin aksine sesi tiz ve ürkütücü değildi.

"Dışarıda bekliyor."

Mutfağın salonla beraber olmasına rağmen salon ufaktı. Koyu tonların hakim olduğu bu yerde eliyle karşıdaki koltuğu gösterdi. Oturduktan sonra parmaklarımla oynamaya başladım.

Özür dileyerek mi başlasaydım? Ne söyleyeceğimi hiç bilmiyordum. Zihnim bomboştu. Perdeyi aralayıp dışarı baktı. Yüzüne samimi olmayan bir gülümseme yerleştirmişti.

"Güzel kız, seni beklediğine göre seviyor olmalı."

"Seviyor sanırım, o benim tek arkadaşım." Cümlem hoşuna gitmemiş olacak ki kaşlarını çattı. Bense titrememi durdurmaya çalışıyordum, vücudum bu ani yüzleşmeyi kaldıramıyordu sanırım.

"Ona her şeyi anlattın mı?"

"Neden frenlerle oynadığımı söylemedim. İkimizde suçluyuz sadece benimki daha büyük bir suç." dedikten sonra çenemi sıvazladım. "Annemin ölümüyle alay etmeseydin o frenlerle oynamazdım."

"Ben annenin ölümüyle alay etmedim! Annenin senin yüzünden öldüğünü düşünüyordun, hayal dünyasından çıkman gerektiğini söyledim. O gün evde olmamanla annenin ölümü arasında bir bağlantı yok! Ama sen zaten ruh hastasısın, gerçekleri söylememe rağmen frenlerle oynadın. Üç yıl boyunca yürüyemedim ben, senin yüzünden!"

"Bağlantı vardı! O gün evde olsaydım anneme ilacını verirdim ve ona hiçbir şey olmazdı!"

"Büyü artık Alper! Beş yaşındaki çocuk gibisin! Her şey seninle ilgiliymiş gibi davranıyorsun, her şey senin suçunmuş gibi."

Trenin raydan çıkması gibi kontrol edilemez hale gelmiştik. Hırsla ayağa kalktım.

"Öyle davrandığım yok, benim suçum diyorsam benim suçumdur!"

"Ya ömrümün sonuna kadar sakat kalsaydım, Alper. O zaman ne yapacaktın! Şeniz hanım masraflarımı karşılayıp beni yurt dışına göndermeseydi bugün hala tekerlekli sandalyeye mecburdum! İlla bir suç arıyorsan bunu düşün!"

O da ayağa kalkmıştı. Bir adım geriledim. Şeniz Semih'i yurt dışına gönderdiğini söylememişti.

"Ben... zaten hala yürüyemiyorsun sanıyordum. Şeniz senden hiç bahsetmedi. Sadece senin bir daha yüyüyemeyeceğini yüzüme vurup durdu."

Kaşlarını çattı, bakışları sakin ama meraklıydı.

"Şeniz hanım tedavinin iyiye gittiğini biliyordu, hatta yürümeye başladığımda bizzat annem ona haberi verdi."

Şeniz böyle bir şeyi neden benden saklamıştı ki? Günden güne psikolojimin bozulduğunun bilincindeyken neden saklamıştı?

"O gün karşılaşana kadar senin iyileştiğini bilmiyordum. Yıllarca onun verdiği azabı yaşadım. Tekerlekli sandalyeye hapsolmuş olan sen bir gün bile bırakmadın peşimi. Kahvaltı yaparken, üzerimi değiştirirken, dışarı çıkarken... En çok da aynaya baktığım zaman yanıma gelirdin." Göz yaşlarım dudaklarımla buluşmasaydı ağladığımı fark etmeyecektim. Küçük ve savunmasız bir çocuk gibi ağlıyordum. "Benden nefret ettiğini, yaşamayı hak etmediğimi söylerdin. Sözünü dinledim biliyor musun? Sırf hakaretlerini duymamak için intihara kalkıştım ama başaramadım, hala buradayım."

Vücudum beni taşımaktan vazgeçmiş olmalı ki sendeleyip arkamdaki koltuğa düştüm. Görüşüm kararmaya başlamıştı.

"Ben çok yoruldum Semih, kimse yaşamamı istemezken yaşamaya çalışırken çok yoruldum..."

*

Şarkıyla okudum şu an ağlamaklıyım. :(

İlham denilen şeyin lânetli olduğunu düşünüyorum. Aylardır yerine oturtamadığım bölümü az önce tek seferde yazdım.

Bu arada sizi 'i know' kitabıma bekliyorum. Orada her şey var.♡

ruhunu kaybeden çocuk || textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin