1.6

10.2K 678 220
                                    

medya; Alper Saraç. ( hikayeyi yazmaya başladığımdan beri aklımda böyle bir karakter vardı. isteyenler başka biri olarak hayal edebilir.)

+70 yorum=yeni bölüm eyyooo.

**

"Beni yanıltıp kendini onlardan farklıymışsın gibi gösterme."

Önümdeki yemek tabağıyla bakışırken bu cümleyi bir haftadır olduğu gibi şu anda da zihnimden atamıyordum. Alper dibine kadar haklıydı ve ben onun haklı olduğunu düşünmekten başka hiçbir şey yapamıyordum. Ne yapabilirdim ki? Sihirli bir değneğim yoktu ki onu tek dokunuşla iyileştireyim. Psikiyatrist değilim ki nesi olduğunu her an fark edebileyim. Ben neydim ki? Sıradan bir öğrenci. Ve bu sıradan öğrencinin aklına o an sadece ahmak gibi kaçmak gelmişti. Başımı iki yana salladım. Kendimi sebebini bulamadığım bir halde kötü hissediyordum. Vicdan azabı dedikleri şey bu muydu acaba?

"Açelya, iyi misin kızım? Bir şey mi oldu?" Annemin sesini işitince elimdeki çatalı hiç dokunmadığım tabağın kenarına bıraktım. "İyiyim anne, bir şey olmadı." Kaşlarını çatıp karşısında üç yaşında bir çocuk varmış gibi parmağını salladı.

"Sen, insanların ruh hallerini en iyi şekilde anlayacak birine, bir psikiyatriste yalan söyleyebileceğini mi sanıyorsun?" Sonra üzerime salladığı parmağını çenesine yaslayıp düşünüyormuş gibi yaptı. "Tabii, annen olmamın da etkisi var bunda biraz. Aman," dedi sondaki heceyi uzatarak. "Neyse, hadi anlat bakalım annene. Sorun ne? Bir haftadır bu haldesin."

İlk başta dirensem de sonradan birine danışmazsam kafayı yiyeceğim aklıma geldi ve içeriği değiştirerek anneme anlatmaya başladım. Alper demedim mesela, okulda bir çocukla tanıştım dedim. Hasta demedim, sorunları var dedim. Misafirliğe gittiğimiz zaman yanına gittim sonra bunun iyi bir fikir olmadığını fark ettim demedim, ilk defa bir kafede buluştuk, tavırları değişik ve ürkütücü geldi dedim. O an hazırladığım senaryoyu anneme anlattım ve diyeceklerini bekledim.

Annem bir şey demedi. Tabağının kenarındaki peçeteyle ağzının kenarlarını sildi, tabağını alıp bulaşık makinesine yerleştirdi. Masada duran yarısı suyla dolu olan bardağı alıp kafasına dikti. Bir an ağzını araladı, bir şey söyleyecek sandım ve heyecanla bekledim. O ise esnedi ve dosyalarla ilgileneceğini söyleyip merdivenlere yöneldi.

"Anne!" Merdivenin üçüncü basamağında durup bana baktı. "Bir şey demeyecek misin?" Acaba ona danışmakla hata mı yapmıştım? Dolaylı yoldan da olsa ona sorunumu açmıştım ve o herkesin sorununa çözüm bulmaya çalışan biriyken bana karşı sessiz kalması beklemediğim bir şeydi. Şaşırmış ve alınmıştım.

Derin bir nefes alıp gözlerini kıstı.

"O, ciddi sorunları olan bir çocuk Açelya. Sırf kendi vicdanın için o çocukla vakit geçiremezsin. Onunla arkadaş olma demiyorum ama bunu gerçekten istediğinden emin olmalısın." Cümlelerini tamamlayıp hiçbir şey olmamış gibi arkasını döndü ve ilerledi. "Ha bu arada, Alper'le arkadaş olur olmaz onun iyileşeceğini düşünüyorsan yanılıyorsun."

Bahsettiğim kişinin Alper olduğunu anlayacağını tahmin etmemiştim. Yaşadığım şaşkınlıktan dolayı açılan ağzımı elimle kapatarak geriye yaslandım. Alper'den bahsettiğimi nasıl anlamıştı?

"Alperlere gittiğimiz günden beri bu haldesin! Başta sadece şüpheleniyordum ama az önce anlattıklarınla doğruluğundan emin oldum! Yalan söyleyemiyorsun!" Üst kattan bağırmasıyla yerimde sıçradım. Aniden seslenmesi korkutmuştu.

Zihnimi okusa bu kadar iyi ifade edemezdi. Sanırım ben evde sıradan bir anneyle değilde müneccim olan bir anneyle yaşıyordum. Düşündüğüm şeyin saçmalığına gülerek başımı iki yana salladım.

Annem haklıydı. Alper'le konuşmayı bir yandan istiyor öte yandan kendimi hazır hissetmiyordum.
Ona yazmadan önce düşünmem gerekiyordu.

Yazdığım zaman ne olacaktı? Ona iyi gelecek miydim?

En önemlisi, o günden sonra benimle konuşmayı kabul edecek miydi?

**

ruhunu kaybeden çocuk || textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin