'haplar'

437 54 44
                                    

HongJoong'un midemi rahatlatması için verdiği ilaç kutularının kullanım kılavuzlarını dikkatlice okuduktan sonra sabah içmem gereken haplardan birini yuttum. Tok karnıma almamı söylemesi haricinde ters giden hiçbir şey yoktu henüz.

"Arabanın anahtarı nerede?"

Arkamdan geçerken kalçama dokunmayı ihmal etmeyen Jeno'ya karşı yaptığım tek şey iki gündür olduğu gibi yalnızca göz devirmek olmuştu. Her vaka incelemesinde ne yapıp edip takımıma girmeyi başarıyordu. Azmine hayrandım.

"Ben süreceğim"

Yanıma yaklaşıp elini ön cebime soktu. Dar Şerif pantolonumun cebleri oldukça derin olduğundan eli güzelce bacağıma ve malum yerlerimde gezerken yumdum gözlerimi. Hayır, bundan etkilenmeyecektim.

Mümkünmüş gibi yaramaz dokunuşlar yapan elini cebimin ucuna ittiğinde açılan gözlerimle burun buruna geldiğimizi fark etmem ve onu itmem aynı saniye içinde gerçekleşmişti.

Sarsılan bedeni geriye doğru giderken attığı hoş kahkaha midemde kelebekleri hareketlendirirken anahtarı göğsüne doğru attım.

"Al sür!"

Evet fazlasıyla gerilmiştim zira dokunuşları sebebiyle alt kısımlarım hiç iyi durumda değildi.

Yolcu koltuğuna otururken arka koltuğa sessizce yerleşen Hyunjin'i yeni fark edebilmiştim. Diğer ekiple daha çok bulunduğu için şaşırmıştım bu sefer bize katılmasına.

"Nasılsınız Şerif?"

Normalde her hareketinde neşeli ve sevimli tavırlar bulunduran Hyunjin'in siması epey karanlıktı. Parmağıyla karnımı gösterdiğinde kocaman olan gözlerimle çattım kaşlarımı.

"Sen nereden biliyorsun?"

"İstemeden duydum efendim. İyi mi, bebeğiniz?..."

Gözleri benimkilerden kaçan amatör şerifin apaçık yansıttığı hüznü anlamaya çalışırken nihayet arabaya teşrif eden Jeno'ya yöneldim.

"Kaç saat daha bekleyeceğiz diye merak ediyordum bende."

Bebeği doğurma kararı aldığım gün aramız iyi olur gibiydi lakin şuan her fırsatta onu iğnelemek, gıcık etmek istiyordum. Dinmek bilmeyen öfkem değildi bunun sebebi. Hali hazırda hala batmakta olan kırıklarımdı...

Arabayı çalıştırırken bir yandan da ilk iş radyoyu açtı. Tanıdık melodi kulağıma dolarken gülen yüzü bana çevrildi.

"Bu şarkı senin için Şerif."

Ve o şarkı... Jeno beni tenhada tecavüzcülerin arasından kurtardığı dönemde kabuslarımın peşine uyuyamadığım günler olurdu. Jeno kulaklığından birini bana takar, kollarının arasına alırdı yabancı bedenimi. Ben uykuya dalana değin aynı şarkıyı defalarca başa alır, saçlarımı okşardı. O zamanlar iki yabancı olsak da daha çok hissederdim beni önemsediğini. Şimdiye kıyasla...

"Gökyüzü alev alsa da Yanımdasın, sorun yok..."

Şarkıya mırıltılarıyla eşlik ediyordu.

"Seninle olduğum sürece, Ölümden korkmayacağım..."

Kapandı gözlerim. Onun sesi beni uysallaştırmak için en kolay yoldu.

Bacağımın üstünde duran elim soğuk avucunun arasında yerini alırken sesimi çıkarmadım. Belki de uyuyor gibi yapıp anın tadını çıkarmak en iyisiydi.

" Şerif, istersen sen arabada bekle."

Duran arabayla açıldı gözlerim. Baş şerifin verdiği konuma gelmiş olmalıydık. Kasaba opera binası...

smoke and mirrors°NominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin