19

3.8K 386 119
                                    

"Bir şeyler içmek ister misin? Ne seveceğini bilmediğimden sipariş vermedim henüz."

Masaya oturduğumdan beri oluşan gergin ortamı Jungkook'un en az ortam kadar gergin çıkan sesi bozduğunda gözlerimi ona doğru çevirdim. "Yarım saat sonra ilaç alacağım. Bilirsin... Aç karnına içiliyor."

Teklifini reddettiğimde anladığını belirtecek şekilde kafasını salladı ve gözlerini çevredeki masalarda, duvarlardaki tablolarda gezdirmeye başladı. Doğrudan ona bakarken artık lafa girmesini ve defolup gitmeyi umuyordum. Amacını öğrenme isteğim bedenimi ele geçirmişti ve tüm bunları neden yaptığını anlamak istiyordum. Yoksa buraya kadar gelmezdim bile... Garson geldiğinde yalnızca kendisi için Iced Americano söyledi ve yine ben hariç her yere bakmaya devam etti.

Bir süre sonra gözlerini bileğindeki saate çevirdi gergince bir bacağını sallamaya başladı. Saatle alıp veremediği neydi bilmiyordum ama bunu geldiğimden beri üçüncü kez yapıyordu. Muhtemelen ben gelmeden önce de sürekli yapmıştı.

"Birini mi bekliyorsun?" Saatine baktığı için sorduğum soruyla gözlerini bana çevirdi ve kafasını iki yana sallayıp itiraz eden bir ses çıkardı. Her an kalkmaya hazır bir şekilde okul çantası hala sırtında duruyordu ve konuşmak için vahiy bekleyen bir hali var gibiydi. "Yok, kimseyi beklemiyorum. Sadece gerildim. İlacını ne zaman alacağını söylemiştin?"

"Yarım saat sonra." Bunu neden sorduğuna anlam veremeyerek konuştuğumda kafasında bir şeyleri tartar gibi bir ifadeyle bana baktı ve mırıldandı. "Yani yarım saat içinde döneceksin..."

Gözlerimi kıstım ve oturduğum yerde iyice geriye yaslanarak ifadesini incelemeye başladım. Söylediklerini ve düşüncelerini gözlerine bakarak çözmeyi denesem de henüz onu tanımadığımdan kesin bir sonuca ulaşmam oldukça zor görünüyordu. Derin bir nefes aldım ve kollarımı masanın üzerinde birleştirerek ona doğru eğildim. "Neden? Daha uzun kalmamı mı isterdin?"

Refleks olarak geriye doğru yaslanıp hızla kafasını iki yana salladığında ufakça sırıttım ve tekrar arkama yaslandım. "Bu kadar zorlanman gerekmiyor. Sadece her ne diyeceksen de ben de eve döneyim. Daha fazla bekleyebileceğimi sanmıyorum." Bu sefer ben masanın üzerinde duran telefonumdan saate baktığımda yerinde kıpırdandı ve duruşunu düzeltip konuşmak için dudaklarını araladı.

"Amcamın oğlu, yani kuzenim ve ben çok yakındık. Çocukluğumuz beraber geçti ve hep aynı okullarda okuduk. Komik biriydi ve beni her an güldürmeyi başarırdı. Moralimi her ne olursa olsun düzeltebiliyordu. Kardeşten daha yakın hissettiriyordu çoğu zaman. Hayatımın merkeziydi. Benzer özelliklerimiz çok fazlaydı. Aynı şeylerden hoşlanırdık. Sevdiğimiz oyunlar, giyim tarzımız bile benzerdi."

Bana neden aniden amca oğlundan bahsetmeye başladığını anlamasam da lafını bölmeden dinlemeye devam ettim. Dün onu anlayacağımdan bahsetmişti ve muhtemelen anlamam gereken nokta buradan başlıyordu.

"Hatta görünüş olarak bile birbirimize benzerdik. Junghwan ve beni kardeş sanan çok fazla kişi vardı. Kardeş misiniz diye sorduklarında buna itiraz etmeyecek kadar yakındık. Aile yapılarımız da... Çok benzerdi. Sadece benim aksime Junghwan anne yönünden de şanssızdı. Babalarımız tamamen aynı yapıda insanlar oldukları için onlardan hep çekinirdik ama en azından benim annem, babam kadar katı biri değildi."

Olayların iyi bir yere gitmeyeceğini anlamaya başladığımda bir yandan söylediklerini dinliyor bir yandan da kafamda canlanan Jeon Junghwan isminin nereden tanıdık geldiğini hatırlamaya çalışıyordum. Bu ismi duyduğuma neredeyse emindim. Garson kahveyi getirip masaya bıraktığında Jungkook yerine ben teşekkür ettim ve garson uzaklaşırken onu dinlemeye devam ettim.

Seducing Jeon JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin