21

4K 387 233
                                    

SAAT 19.30

KORE MÜFETTİŞ OFİSİ OKUL BÖLGESİ

MYEONGDAL CADDESİ

"Taehyung-ah, az kapatsana. Ben seni sonra ararım."

"Ne oldu lan şimdi? Ya oğlum hasta olmasam net gelirim diyorum sana. Küstün mü lan? Şşş, kime diyorum? Ji-"

Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp kapattıktan sonra yayalar için yanan yeşil ışığa rağmen hareket edemeden öylece yolun karşısına bakmaya başladım. Her şey çok hızlı gelişti. Önce sanki dünya bir süreliğine dönmeyi bırakmış gibi zaman topalladı. Sonra kafamı su dolu bir küvetin içine sokmuşlar gibi arabaların hareket ederken çıkardıkları sesler boğuklaştı ve kulağımı teğet geçerek uzaklaştı. İnsanlık aniden sessizleşti ve zihnimin içinde günlerdir dönüp duran o cümle ilk kez bu kadar net ve gür bir şekilde sokaklarda yankılandı.

"Bilmece gibisin ve ben seni çözeceğim Park Jimin."

Yolun karşısındaki kafenin cam kenarında, üzerindeki kahverengi uzun kabanıyla oturan kişi, Seokjin hyungtan başkası değildi. Gözlerimi masada oturan kıza çevirdiğimde ise tanıdık yan profili yutkunmama sebep olurken yavaşça kaşlarımı çattım.

Jeon Soyeon, Taehyung'u itemediği mezara beni düşürmek üzereydi.

Elimdeki telefonu kıracak gibi sıktığımı ancak yolun karşısına aceleyle geçmeye çalışan bir adam omzuma çarpıp beni gerçekliğe döndürdüğünde fark edebildim. Dünya dönmeye devam etti ve zaman koltuk değneklerini alıp eski hızına kavuştu. Kafamı su dolu küvetin içinden çıkardılar ve ben yeniden duymaya başladım. Adam ilerlemeye devam ederken bana bakıp art arda birkaç kez özür diledi ve önüne dönüp koşar adımlarla uzaklaştı. Çarptığı için omzumdan kayan çantamın askısını düzelttim ve duruşumu dikleştirip gözlerimi yeniden kafeye çevirdim. Vücudumu ele geçiren telaş yavaşça bedenimden sıyrıldı ve yerini savunmaya bırakarak kayboldu. Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslattıktan sonra derin bir nefes aldım ve telefonumu açıp rehbere girdim.

Seokjin hyungun ismine bastım ve bakışlarımı onun üzerine kilitledim. Konuşan Soyeon'a eliyle susmasını işaret ederek biraz bekledi ve telefonu açıp kulağına götürdü. Eş zamanlı olarak kulaklarıma dolan sesiyle birkaç saniye plansız aramanın getirdiği tıkanıklık yüzünden konuşamadım.

"Alo? Jimin, bir sorun mu var?"

Yaklaşık 15 dakika önce şirkete gittiğini söyleyerek yanımdan ayrılmıştı ve muhtemelen onu neden aradığımı anlamaya çalışıyordu. "Hayır hyung. Senin?"

Konuşur konuşmaz söylediğim şeyin saçmalığı yüzünden pişman oldum ve gözlerimi kapatıp alt dudağımı dişledim. Acilen toparlamam gerektiğinden gözlerimi açıp beklemeden devam ettim. "Yani, trafik yoğun bugün. Yağmur da yağacakmış. Şirkete sağ salim gidebildin mi diye merak ettim."

"Evet evet, taksi çevirmeden önce babamın şoförü gelip aldı beni. Sorun çıkmadı. Birazdan şirkette olurum."

Dirseğini masaya yaslayıp alnını ovalarken rahatlamış gibi konuştu. Soyeon'un "Ne diyor?" dediğini duyduğumda Seokjin hyung hızla ayağa kalkıp Soyeon'un ağzını kapattı. Soyeon için fazlasıyla romantik olan bu an muhtemelen Seokjin hyung için hiçbir şey ifade etmiyordu.

"Başka bir şey yoksa kapatayım mı ben Jimin? Şirkete geldik sayılır."

Görmeyeceğini bildiğim halde kafamı salladım ve onaylayan bir mırıltı çıkardım. "Görüşürüz hyung."

Seducing Jeon JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin