33

3.1K 235 283
                                    

Gözlerimi mitolojik varlıkların bulunduğu dev tablodan ayırma sebebim, yüzüme atılan para destesi oldu. Bakışlarımı, tablodan çekip önünde durduğum büyük çalışma masasının diğer tarafında duran kadına yönlendirdim.

Kısa siyah saçları, şarap rengindeki dar elbisesi ve elbisesiyle aynı renkteki rujuyla tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu.

Boynunda, babamın aldığı siyah taşlı gerdanlık parlıyordu ve odanın perdeleri kapalı olduğundan içerisi yalnızca tavana bağlı düşük ışıklı sarı aydınlatmalar sayesinde aydınlanıyordu.

İşaret parmağını masaya sürterek yürümeye başladı. Attığı her adımda, gerdanlığıyla uyumlu topuklu ayakkabıları aklımı yitirmeme sebep olacak o iğrenç sesi çıkarıyordu. Parmağını masadan çekmeden yürümeye devam etti ve masanın etrafından dolanarak tam önümde durdu.

Kalçasını çalışma masasına yasladıktan sonra ciddi ifadesini silip tatmin olmuş bir gülümseme ile yüzüme baktı.

Ondan tiksiniyordum ve o bunu her zerresi ile biliyordu.

"Beni asla anlamayacaksın değil mi, oğlum?"

Son kelimeyi bastırarak söyledikten sonra yine az önceki ciddi ifadesine bürünüp sol eliyle bir süredir uzattığım saçlarımın ucunu kibarca tuttu ve kulağımın arkasına itti. "Sana defalarca kez söyledim, hak ettiğinden fazlasına sakın cüret etmeye kalkma dedim. Peki sen ne yaptın?"

Benden bir cevap bekler gibi gözlerime baktığında hiçbir tepki vermeden beklemeye devam ettim. Ne kadar az konuşursam, o kadar çabuk biterdi.

Cevapsız kalacağımı anladığında yaslandığı masadan ayrıldı ve sinirle elini omzuma yerleştirip beni kendine çekti. Ardından iğrenç nefesini kulağıma vererek fısıldamaya başladı.

"Sen, durman gereken yeri bilemedin."

Sanki ona yaklaşan kişi benmişim de rahatsız olmuş gibi beni hafifçe geriye doğru itti ve birkaç saniye yüzüme baktıktan sonra yeniden kalçasını masaya yasladı.

Bir tepki vermemi bekliyordu ama daha çok beklerdi.

Bipolar olduğunu düşündürecek şekilde sesini yumuşatıp konuşmaya devam etti. "Bana çok kızıyor musun, Hoseok?"

Cevap vermediğim halde sanki konuşmuşum gibi kafasını aşağı yukarı salladı, kalın dudaklarını büzdü ve bu yaptığından zevk alır gibi bir tavırla gülümsedi.

"Hmm... Ama... Ya baban bunu öğrenirse? Yani... Anneni hiç sevmediğini... Erkek kardeşine yaptığın kötülükleri... Aslında bu evden ne kadar gitmek istediğini..."

Yavaş yavaş ses tonuna yerleşen değişimden tüm bunların birer tehdit olduğunun farkındaydım. Fakat yapabileceğim bir şey yoktu. Ben ne dersem diyeyim, ne yaparsam yapayım babam için bir değeri olmayacaktı. İnanacağı tek kişi şu an karşımda duruyordu.

"Seni son kez uyarıyorum Hoseok. Haddinden fazlasını isteme. Hatta... Haddinden fazlasını hayal bile etme."

Yine sesimi çıkarmadan ifadesiz bir şekilde yüzüne baktığımda yaslandığı yerden ayrılıp koltuğuna doğru ilerledi. "Şimdi, çık dışarı."

Beklemeden büyük çalışma odasının kapısına ilerlemeye başladım. Sabrımın son demlerindeydim. Bu kadını öldürmüyorsam tek sebebi kendime olan öz saygımdı. Ellerimi böyle iğrenç biri için kirletemezdim. Buna değmezdi.

"Ah, Hoseok! Unutmadan..."

Elimi kapının koluna yerleştirdiğimde kibarlıktan kırılmak üzere gibi çıkan iğrenç sesi kulaklarıma doldu. Bu yüzden kapıyı açmadan ne diyeceğini bekledim.

Seducing Jeon JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin