27. Bölüm

975 69 23
                                    


Kavuşmamakta Yatan Kavuşmalar, Ruha*

Köy, tüm ölümleri göğsüne bastırmıştı o gün. Kelebekler ölüm uçuyor, arılar ölüm topluyordu solmuş çiçeklerden. Mezarlıkları saçma bulan çürümüş ruhlar sığamamış da taşmıştı göğe sanki. Gök ölümdü. Yağmur yaş ölümdü, bahar ölüm, kış ölümdü. Tüm elemiyle yokuşun yukarısındaydı köy, Zehra ile Nur'u bu ölüme çağırıyor, 'Gel, kurul ölümün kasvetine.' dercesine capcanlı duruyordu. Nur'un gözleri utançla kaçamak bakışlar atarken genç kadına, Zehra sessizliği içinin huzuruna yoruyordu. Gönlü ölümü, huzuru kucaklarcasına kucaklıyordu bu anda. Köy yeri mezarlıktan farksızdı fakat genç kadın için her yer yaşamdı. Bahar kokuyordu.

İzmir'e gideceklerdi, bu bir düşünce olmaktan çıkmış, kesin bir karara dönmüştü. Öncesinde toplayabilecekleri eşyaları toplamak gayesiyle köye dönüyorlardı. Bu anı da keyifli bir yürüyüşe dönüştürmek istemişler, salına salına ilerliyorlardı. Zehra, bu fikre karşı çıksa da annesinin evinde, döndüğü zaman gerekli olacak pek çok eşyası vardı. Köylü kızıysa kendini iyice kimsesiz hissetmemek için 'Benim' diyebileceği bir şeyler istiyordu yanında götüreceği. Birkaç parça yetecekti ona, bir çiçekli şalvar, bir ince yazma... Babasıyla karşılaşmadan çekip gidecekti bu köyden; sahipsiz, kimsesiz.

Sessizlik, heybesine iki kadını atmış köye varırken yaptıkları işten dolayı duyulan rahatsızlığı da taşıyordu. Her an bir terslik olacak gibi hissediyordu Zehra fakat öte türlü de köylü kızını kaçırır gibi isteklerini göz ardı ederek İzmir'e gitmek ters geliyordu. Ne olursa olsun hallederim, diye düşünüyordu. Hele bir varalım, görürüz diyor, elleri cebinde köylü kızının yüreğinde olmanın tadını çıkarıyordu.

Nuriye Hanım'ın mavi kapısının önünde durana kadar ellerini cebinden çıkarıp keyfini bölmedi. Nur'u içeri iterken hızla konuştu:

"Ben girmeyeceğim. Sorarsa burada değilim, derede seni bekliyorum." dedi sessizce. Annesi burada olduğunu hissetsin dahi istemiyordu. Doğrusu ona içinde olduğu durumu 'ailenin önemi' yahut 'kan bağının kutsallığı, doğumun yüceliği' kisvesi altında tutmak işten bile gelmiyordu. Bir yabancıyla kurduğu bağ, annesiyle kurduğu bağdan farksızdı. Ellemeden geçecekti, komada olan bir hastanın seneleri kadar değmeyecekti annesinin şimdisine. Geleceğinde yer edinmek istemiyordu.

"Kız helallik isteyeydin..." Köylü kızının yüksek dozda çıkan sesiyle 'Şş...' diyerek etrafı kolladı Zehra. Annesi ortada görünmüyordu. Nur da etrafa bakarken "Gerek yok. Sen al içeriden her şeyi." dedi Zehra.

Köylü kızı ısrar etmek istedi, kara gözlerini Zehra'nın gözlerine dikip bir süre bekledi. Kirpikleri biraz daha uzasa Zehra'ya gölgelik edecekti, kara gözleri geceyi kıskandırıyordu o anda. Zehra dayanamadı. Nur, Zehra'nın pes edip geleceğini düşünüyordu fakat Zehra elini köylü kızının yanaklarına yerleştirip konuştu:

"Sen öyle bakınca "Yaşamak ne hoş" diyorum. Kurban olurum senin gözlerine. Hadi koş içeri, oyalanmayalım gönlüm."

Köylü kızı Zehra'nın çocuk gibi ışıldayan gözlerine bakıp kikirderken içeri girdi. Genç kadınsa huzurla arkasını dönüp merdivene oturdu. Buraya ilk geldiği anı düşünüyordu. Tam oturduğu yerde sigara içiyordu. Asma yaprakları gizliyordu onu, üzüm ekşiydi. Şimdi ne yaprak ne üzüm vardı ortada. Annesi çubukları budayıp ne var ne yok toplamıştı. Kel kalmıştı merdiven. İlk defa görüyor gibi merdiven korkuluğundan köyü izliyordu.

Karşı evin kapısı açılınca dikkat kesildi Zehra. Nur'un babası kirli kıyafetleriyle ağzında sigara kapıya çıkmıştı. Gözlerin Zehra'nın üzerindeydi. Genç kadını merdivene oturduğu sıra pencereden görmüştü. Çıkıp kendi kızı da oralarda mı diye bakınıyordu. Fakat bu bakınma da dahi şiddet, kin, pislik vardı. Genç kadın huzursuzca oturduğu yerden kalktı. Nur'un dışarı çıkmasını engellemek istiyordu, şimdi değilse başka bir zaman giderlerdi. Yeter ki aksilik çıkmasın, diye düşünüyordu çünkü babası, şimdiden bir sorun teşkil etmeye başlamıştı gözünde.

Ağlayan Çınar (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin