3. Bölüm

1.5K 103 10
                                    

İrin

İki kişinin yan yana duramayacağı kadar dar merdivende genç kadın oturmuş, düşünüyordu. Sol elinde iğreti duran sigarasını izliyor, sağ eline yasladığı başının ağrısını dindirmeye çabalıyordu.
Düşüncelerinde yitiyordu. Başını geçmişe yaslamak istemese de gözleri hep geçmişin çirkin yanında takılıp kalıyordu.

Derin soluklar boyu düşündü. Sigarasının külü arkasına bastığı mavi ayakkabısının üzerine düşüyordu.

Bir nefes aldı.

Merdivenin tahta tutacağına üzüm yaprakları düşüyordu. Gizlenmek istese görmezdi kimse burada, öyle sıktı yapraklar. Acaba annem hiç toplamıyor mu bunları?, diye düşündü. Yemiyor mu?

Bir nefes aldı.

Gözleriyle dallarda üzüm aradı, bir tane kopardı. Ağzına attı. Yüzünü buruşturdu. Üzümü koparmadan önce tadına bakmadığına üzüldü. Ekşiydi üzüm, yazık olmuştu.

Sigarasının külü düştüğünde Zehra, bir nefes daha aldı.

Topraklı yolda yürüyen adımların sesini işitti. Kafasını kaldırdı. İleride, onu buraya getiren genç kızı gördü. Görmemiş gibi davranacaktı, sanki buraya hiç gelmemiş gibi görünmez olmayı diliyordu. Fakat kız onu görmüştü.

Başıyla selam verdi Zehra. Gülümseyerek yanına gelen kıza bakarken sigarasından bir nefes daha çekti. Genç kız merdivenin aşağısında durdu, elindeki boş su bidonlarını bıraktı. Konuştu:

-Ne yaptın? Gördün mü anneni?

Zehra, sigarasının külünü çırptı:

-Gördüm. Sağ ol, sayende kaybolmadan geldim.

Zehra'nın elindeki sigara gitgide küçülürken düşünceleri de onu terk etmeye başladı. Duman havaya süzülürken ciddiyetle konuştu karşısındaki:

-Sana zarar verir o.

Zehra, elindeki sigaraya dikti gözlerini. Omzunu silkti:

-Bana en az zarar veren bu, şu an.

Genç kız kaşını çattı. Merdivenin altına oturdu:

-Ne oldu, derdin sıkıntın mı var?

Zehra omuz silkmekle yetindi. Sonra bidona baktı:

-Su mu alacaksın?

Kız bidonları çekti önüne. Yeni aklına gelmiş gibi ayağa kalktı. Birbirine çarpan bidonların boş sesi işitildi:

-Evet, sular gitti. Haberin olsun senin de. Uzun bir süre gelmez burada.

Zehra, kızın elindeki 2 büyük bidondan almadı gözlerini. Sigarasından bir nefes daha çekerken kafasıyla işaret etti:

-Getirebilecek misin onları? Yardım edeyim mi?

-Yok, getiririm ben. Ama dersen ki az dolaşayım, gel.

Sıkıntıyla etrafına baktı. Sigarasını çekip kalanı duvarda döndürdü. Nefesini verirken ayaklandı. İçi içini boğuyordu burada.

Kızla birlikte yürümeye başladılar. Bu esnada etrafı dikizliyordu sakince.  Bazıları yıkıldı yıkılacak gibi duran çok eski evleri izledi. Bazıları, henüz yapılmış gibi sağlamdı. Hepsi yokuştan aşağı yuvarlanacak gibi dizilmişti. Ayağına dolanan, peşinden gelen köpeklere baktı, bir deri bir kemik kalmış yaşlı köpekler, sarkan derileriyle arkasından koşturuyordu.
Biraz ilerledikten sonda yeşilli beyazlı bir caminin etrafını dolaştılar, Zehra geldiğinde de fark ettiği şeyi nihayetinde sordu:

-Cami var da okul yok mu?

Genç kız, başını camiye çevirdi:

-Burada doğru düzgün çocuk yok ki. Bir yukarıda yaşlı bir kadının torunu var. O da 8 yaşında. Bir de en tepede bir tane kız çocuğu var.

-E olsun, bir de olsa okumak hakları.

-Burada en fazla okuma yazma bilirsin, o kadar. O da ille devletle işin oluyor. Hiç yoktan elektrik, su faturasını çöz diye anlıyor musun?

Zehra, başını iki yana salladı. Derin bir soluk alıp verdi. Okulun hala ulaşamadığı insanlar vardı demek.

-Senin adın neydi?, diye sordu genç kız pat diye.

Zehra, sakince ismini söyledi.

-Ben de Döne Nur. Ama Nur de, Döne ismi anamın. Yadigar bana. Kimseye dedirtmem öyle.

Çeşmeye geldiklerinde Zehra elini uzattı. Buz gibiydi su. Döne, doldurmak için şalvarını bacaklarının arasına sıkıştırdığında bidonu uzattı. Eşarbını sağ omzuna atam kız, eğildi.

Bidonlar dolduğunda birini Zehra, birini Döne Nur aldı. Evin yoluna vurdular kendilerini.

-Köyü dolaşmak istersen dolaşalım şunları bırakıp.

Zehra, kafasını salladı:

-Gerek yok. Zaten çok uzun süre duracak gibi değilim.

-Hemen gidecek misin?

-Öyle duruyor.

Döne Nur, üzülerek başını eğdi:

-Nuriye teyze yine üzülecek... Vah!

Zehra cevap vermedi. Onun yerine köyün ilerisinde duran baraja baktı. Ana yoldan bu kadar çok arabanın niye geçtiğini anladı, balık tutmaya ya da kampa gidiyordu insanlar.
Zehra da kamp yapmayı düşündü.

Evin yokuşunda geldiklerinde genç kız, Zehra'nın elindeki bidonu almak için eğildi. Zehra ilkin fark etmedi. Elinin üzerinde el hissettiğinde anladı. Birden bedeni kasıldı, döndü, dişlerini sıktı. Elinden başka şey düşünemez oldu. Rahatsız olduğunu belli etmemeye gayret ederek bidonu verdi hemen. Elini cebine sokup sıktı, alnından akan ter kaşının üstünde durdu.

Döne Nur yanlışlıkla meydan olduğu şeyi fark etmeden konuştu:

-Çok sağ olasın.

Zehra başını salladı. Genç kız tereddütle dudağını ısırdı, sonra yine konuştu:

-Ya soracağım, çekiniyorum. Saçını sen mi yapıyorsun hep?, dedi merakla.

Zehra dişini sıkarken çenesi ağrıyordu. Yine başıyla onayladı.

-Çok güzel örüyorsun. Benim de saçımı yapsana bir gün.

Zehra, iğreti bir gülümseme bıraktı yüzüne. Çok sonra, sesini bulduğunda konuştu:

-Bakarız.

Genç kız en nihayetinde ardına döndü:

-İyi tamam o zaman. Hadi uğurlar olsun bana!

Kız gider gitmez Zehra hızla eve koştu. Tahta kapı gıcırtıyla açılırken elini yıkamak istedi. Çeşmeyi açtı, su öksürür gibi püskürüp kesildi. Kafayı yer gibi bıçak aradı eli kafasında dönerken.
Kenarda duran kırmızı plastik saplı bıçağı gördü. Kızın, eline değdiği yeri kazır gibi kaşıdı. Eli kanarken Zehra, sanki içindeki pis kan kendisini terk ediyor gibi rahatladı. Bıçağı bıraktı.
Çok sonra annesi aklına geldi. Ardına döndüğünde annesinin uyuduğunu fark etti.
Derin bir soluk aldı.



Ağlayan Çınar (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin