Saçmalıklar Silsilesinde Dahi Gerçekler*
Devletin sadece yatırılacak paralar mevzu olduğunda ortaya çıktığı, öte türlü görünmediğini kanıtlar nitelikteki köy genç kadına Hasancı Köyü'nün topraklı yolunun dahi buradan iyi olduğunu düşündürüyordu. Hemen aşağı köy diyerek köylü kızının yönlendirmesiyle geldiği yol "Ha öldün ha öleceksin" der gibi kıvrılıp bükülüyor, hiç görülmeyen bir dağın aniden önüne çıkmasını sağlıyor, uçurumun dibinden geçer gibi bir yükselip bir iniyordu. Mesleğini eline aldığı ilk gün kendisine edindiği arabanın içinde ilk defa bu kadar acemi hissediyordu kendini genç kadın.
Nihayet yolun sonunda köylü kızının neşeli sesi onu durdurunca freni çekti. Derin bir soluk aldı genç kadın. Önündeki manzarayı bir an rahatça seyretmek istese de köylük yere yabancı cisim inmişçesine bakılan arabasının içinde kendini rahatsız hissetti. Yanlış yere mi koydum arabayı diye bir süre etrafına bakınsa da herhangi bir uyarı görmedi buna dair. Köylü kızı onun araştırıcı bakışlarını anlayıp konuşana kadar da şüphelendi bu durumdan.
"Araban traktör değil ya, gıcır gıcır. Ona bakıyorlar. Az sonra da bebeler üşüşür, bak gör. Kalk inelim hadi, koymazlar bizi burada yoksa."
Zehra, köylü kızının hareketlerine, sesine, kırmızı yazmasından elbisesine değin yansıyan neşesine ayak uyduramayarak gergince oturdu yerinde. Sonra bir gayret, çıktı arabadan.
Beyaz plastik sandalyelerin ortalık yere gelişigüzel bırakılmış duran görüntüsünü seçti ilkin. Pek çok yaşlı erkek takkeli başlarını birbirine yaslayıp bu sandalyelerde yana doğru eğilerek kulaklarına doğru bağırırken, genç olanlar daha arkalarda gruplaşıp ağzı kulaklarında birbirlerini itekliyorlardı. Köylü kızıyla kendisine yapılan bu kuru genç kadın anlasa da üzerinde durmadan etrafı incelemeye devam etti. Evler, burada daha düzgündü. Yan yana ve hiç boşluk yok gibi yapışık taş evler orta yolu boş bırakmıştı, onca dağlık yoldan sonra böyle düz bir köy yerleşimi ile karşılaşacağını düşünmedi. Mesleğinin bilinçsiz yanıyla etrafta okul var mı araştırdı gözleriyle fakat basit bir göz taramasıyla bulacak gibi değildi.
Öyle yoğun bir ses kirliliği vardı ki tekrar arabaya binip kulaklarını tıkamak istedi Zehra. Topraklı yolun ortasında kah oturarak kah sürünerek kan ter içindeki gömleğinin düğmelerini zorlayan göbeğine yasladığı davulu gümleten adamın ışıl ışıl yüzüne yansımış gülümsemesi gürültünün nedenini anlatmış oldu. Biraz para koparma gayesiyle o davulla yapabileceği her hüneri gösteriyordu ve doğrusu, hayran olunası bir efordu gösterdiği. Zurnacı da ortaya çıkıp eşlik edince gürültü boyut değiştirdi.
Ortalıkta nedense hiç kadın yoktu, bu testosteron ortamında kendilerine yönelik bakışların yoğunluğunu şaşırmayarak karşıladı, Zehra. Köylü kızının arabada yazmasını düzeltip çıktığını görünce ona doğru adımladı.
"Nereye şimdi?" dedi ışıl ışıl yüze karşı. Kendisi daha şimdiden sıkılmıştı, düğünlerden haz etmiyordu. Oysa Döne Nur şu an kalkıp oynayacak gibiydi.
"Kız nereyesi var mı?! Koş koş içeri gidelim! Erkek yanı burası!"
Arabayı kitleyip sırt çantasına attığı anahtarıyla köylü kızının başını eğerek geçtiği yolu etrafı inceleyerek adımladı. Yüzünün her karışından sıkılgan, tahammül seviyesi zorlanmış bir ifade okunuyordu. Gözüne değen her şeye kaşık çatlarının izi çıkıyordu sanki.
Genişçe bir avluyu geçip boyası aşınmış sarı bir eve girdiler. Kapıda yazmasını özenle başına sarmış iki kadın karşıladı onları. Döne Nur'u hemen sarıp alışık olmadığı bir samimiyetle karşılayınca Zehra, kadınları bir an annesiyle kıyasladı. "Ne üzücü..." dedi içinden. "Anneme benziyorlar ama annem onlara benzemiyor." Aştığı her şey önüne tekrar çıktı. Ağabeyleri gitmiş miydi acaba evden? Ne olmuştu o gidince? Ne zaman gidecekti buradan, ne zaman kurtulacaktı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ağlayan Çınar (Tamamlandı)
Kurgu OlmayanEvlat olduğunu seneler evvel unutmuş olan genç kadın, bir gün annesini yaşadığı köyde ziyaret etmeye karar kılar. Kayıp olacakken rast geldiği genç kızın yardımlarıyla annesinin evini bulacaktır. Köyde, annesine olan evlatlık borcunu ödemek için ka...