Güz Gazeli*
Henüz gün yeni aydınlanıyordu. Arabanın engel olamadığı gece ayazı iki kadının da oldukları koltukta büzülmelerine neden olmuştu. Zehra tutulan vücudunun sancısıyla gözlerini açtığında kuş cıvıldaması kadar şen bir "Günaydın!" duydu. Henüz esniyordu ki gülümseyerek köylü kızına baktı. Ne kadar güzel bir sabah bu böyle!, dedi içinden. Şöyle kocaman bir sarılsam... diye devam edecekti ki kendini dizginledi. Gerçekliğe dönmesi çok kısa sürdü.
Vaktin en güzel zamanıydı ilk uyanma anı, insan kendini serin bir suya sırt üstü bırakmış da gökyüzünü izliyordu sanki. Bilinç henüz kendine gelmemişken ve keyifle var olmanın tadını çıkarırken insan tüm kaygılarından arınıyordu. Zehra'nın gün içinde kendini mutlu hissettiği tek an bu olsa gerekti. Genç kadın varlığını Dünya'ya kabullendirmekle öyle uğraşmıştı ki mutlu olmaya vakit bulamamıştı.
"Erken uyandın kız!" dedi köylü kızı yazmasını üçgen haline getirirken. Zehra uykulu gözlerle onu seyrederken yüzünden gitmeyen gülümsemesiyle cevap verdi:
"Her yerim tutulmuş, ondan uyandım. Daha uyurdum yoksa..."
"Belli belli... Ben heyecandan zor uyudum, sonunda bugün düğüne gideceğiz."
Köylü kızının başına geçirdiği yazmayla kendine döndüğünü gördüğünde içten içe "Ve bugün yolculuk da var." Diyordu. Dalgın gözleri köylü kızının bedeniyle odağını bulduğunda burnunun ucuna küçük bir burun değiyordu.
"Kız senin gözlerin Güneş değince ela. Bakale hiç dikkat etmemiştim, gölgelik edince bal rengi gibi. Değişik bir gözün var ha!"
Kasılan bedeni tutulduğundan dolayı mı böyleydi bilemedi ama göğüs kafesi aldığı son nefesi içine hapsetmiş de salmayacaktı sanki. Aksi gibi kalp atışları hızlanıyor ve nefes alması için baskı yapıyordu. Köylü kızı sanki saatlerce burnunun dibinde kalacakmış gibi rahatını bozmayınca Zehra, otokontrolünü sağlamak adına konuştu:
"Nur... Burnumun dibinden çekilecek misin?"
Bir çift kara göz, kendi gözleriyle birleşti. Zehra, neredeyse ağlayacaktı. Bugün gidiyorum, cennet vaadiyle sunduğun gözlerin cehennem şimdi! Çek şu gözlerini, uzak dur benden! Senden, bu köyden, her şeyden kopup gideceğim işte. Zorlaştırma Nur!, diyordu içinden. Tek isteği sarılmaktı. Fakat yazık ki bunu yapacak konumda değildi. Baktı köylü kızının çekileceği yok, kendi kafasını çekti. Açılan omzunu umursamayarak başını pencereden dışarı çevirdi. Gözleri hızla dolarken anlamsız duygusallığını bir an önce kesmesi gerektiğini söylüyordu kendine. Fakat yine aksi gibi, kalbi acıyla atıyor, her soluğu içine sıkıntı olup çöküyordu. Yorganın altında aldığı nefesten bir farkı yoktu, evet alıyordu fakat her seferinde daha derin ve yine her seferinde yetmediğini bilerek. Dayanamayarak yorganı açmak istiyor ama sonsuza değin uzayacak bir yorganı açmaya çalışıyor gibi hissediyordu.
Haklıydı, yorganın ne başı ne sonu vardı.
"Zehra" dedi yüreğini okşayan yumuşak bir ses. Merhamet kokuyordu sesinde. Bir bedeni olsa sarılacaktı şimdi. Bir sese sarılacak kadar ne zaman yalnızlaştım ben, nasıl?, dedi Zehra cevabını bile bile. 'Hep'ti cevap
"Efendim?" dedi dolu gözlerini sakinleştirdiğinde. Yüzünü köylü kızına döndü.
"Saklama kendini benden, ciğerini çözdüm ben artık. Kokusu buraya geliyor, burnumun direği kırılacak, sen yüzünü gizliyorsun, yer miyim kız ben bunu?"
Zehra tekrar yüzünü gizlemeye kalkıştı fakat bunun nedeni kahkahasını engellemekti. Köylü kızının cümlelerinden samimiyet akıyordu, yüzünün her zerresinden alışık olmadığı bir şefkat okunuyordu fakat verdiği ciğer örneği nedense komik gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ağlayan Çınar (Tamamlandı)
Literatura FaktuEvlat olduğunu seneler evvel unutmuş olan genç kadın, bir gün annesini yaşadığı köyde ziyaret etmeye karar kılar. Kayıp olacakken rast geldiği genç kızın yardımlarıyla annesinin evini bulacaktır. Köyde, annesine olan evlatlık borcunu ödemek için ka...