6.Bölüm

1.3K 95 7
                                    

Genç kadın için köyde günler saatin karşısına oturup hiç gözünü kırpmadan saniyeleri, dakikaları, saatleri izlemek gibiydi. Birbirini tekrar eden, yineleyip duran gökyüzüyle, hayvanlarla, bitkilerle doluydu. Sabahları kalkıp köyde tur atmayı, akşamları kurumuş dereye inerek sigara tüttürmeyi esas edinmişti. Bu ıssızlık, bu sessizlik, bu yalnızlık içinde gün göğün kemerinden ne zaman çekilse "Sonunda!" diyordu. Yapacak bir şey bulamıyor, bulduğu şeyler ya o an tükeniyor, ya da uzun süre devam etmiyordu.

Kendine meşgale bulmak konusunda usta da sayılmazdı. Hayatı boyunca okul-iş çemberi arasında dönmüş durmuş, rahat nefes alıp tembellik edeceği vakit bulamamıştı. Vaktini dolduracak herhangi bir şey arayışına da girememişti. Şimdi bu hiç bitmeyecek gibi duran vakit bolluğunda kendini evin tavanında dönüp duran sinek gibi hissediyordu.

Köyün bu sessiz ve insanı düşünceleriyle boğan havası içinde annesine kaydı gözleri. Burada kaldığı süre boyunca sürekli örgü örüyordu. Biri bitse diğerine geçiyor, yelek bitse patik örüyordu.

Gök gürledi. Zehra gözlerini hızla pencereye çevirdi:

-Yok artık! Yağmur mu yağacak?

Bu akşam dere kenarına inemezse bu tüm gününü köy evinin doğru düzgün örülmemiş taşları arasında geçirmek demekti. Bunun düşüncesi bile onu çıldırtmak için yeterliydi. Elektrikler uzun zamandır yoktu, mum ışığının melankolik ışığı onu boğacaktı.

Annesi, sorusunu yeni işitmiş gibi ördüğü sırayı bitirince gözlüğünü indirdi, cevapladı:

-Evet. Havalar da bu hafta iyiydi ama.. Ne olacağı belli olmuyor. Allah'ın işi işte kızım ...

Zehra, gözlerini gökyüzünde gezdirdi. Daha dün hava İzmir'in en temiz denizi gibi, masmaviydi. Şimdi çamurlu dere halini almıştı. Çamur yoğunlaştıkça rengi garip bir gri oluyordu.

Hızla çantasına koştu. Ceketini çekerken içeriye doğru seslendi:

-Ben dereye iniyorum!

Annesinin ayaklandığını, yağmur için uyardığını işitti fakat kulak asmadı.
Evin merdivenlerini bir nefeste inip aşağı doğru yürümeye başladı. Henüz dereye inen yola girmişti ki köylü kızının koşar adım eve doğru yürüdüğünü gördü.

Birbirlerini gördüler. Zehra, ceketini üstüne geçirip gök gürültüsü arasında yürüdü. Köylü kızı duraklayıp yanına doğru adımladı.

-Nereye böyle?, dedi Zehra.

-Eve yürüyorum. Yağmur gelecek. Normalde tarladan salmazlar ama çok kötü geliyor. Bir suya batarsak çıkamayız. Sen nereye?

Zehra, ellerini cebine sokup söyledi:

-Dereye iniyorum.

Döne Nur şokla baktı:

-Bu havada dereye inilmez. Deli misin?! Bir hasta olsan yataktan çıkartmaz seni.

Zehra omuz silkti. Bir adım attı, gideceğini belli etti. Köylü kızı Zehra'yı tutmak için uzandığında hızla geriye çekildiğini şaşkınlıkla seyretti. Zehra, öksürerek lafa girdi:

-Yeri gelmişken... Ben dokunulmaktan hoşlanmam Nur.

Yağmurun habercisi havayı içine çekerken devam etti:

-Artık gideyim...

Topraklı yoldan aşağı vurdu kendini. Dere akıyor olsaydı eğer sesinin onu ne kadar rahat kılabileceğini düşündü.
Arkasından koşan Döne Nur'dan habersiz gök gürültüsüyle dolu göğe baka baka indi. Dereye geldiğinde köylü kızı, nefes nefese yanında belirdi. Zehra, kaşını çatmakla yetindi.

Ağlayan Çınar (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin