Pazar gününün çok erken bir vaktinde zilin durmaksızın bir alarm gibi çalması üzerine sıçrayarak gözlerimi açmıştım. Öylesine panikledim ki, ayağa kalkmak isterken yere düşmüştüm. Hemen kalkıp yumruk gibi çarpan kalbimle birlikte telefonumdan saate baktım. Saat daha sabahın yedisiydi lanet olsun! Neden bunu yapıyordu ki? Hiçbir şeyi düşünmeden uyuyabildiğim tek gün pazar günüydü oysa.
Aşağı inerken hala çalmakta olan zile bir küfür mırıldanmıştım. Öfkeyle kapıyı açıp onu gördüğümde ise konuşmasına izin vermeden "Güneş az önce doğdu amına koyayım!" diye haykırdım. "Defol evimden."
Dudaklarında kibirli bir tebessüm oluştuğunda güneş gözlüğünü çıkararak bana baktı. "Böyle anlaşmamıştık bebeğim."
"Umurumda değil. Ve bana öyle seslenmemeni söylemiştim."
Davet etmememe rağmen içeri girdiğinde elindeki gözlüğü ve başındaki cap şapkasını antredeki dolabın üzerine bıraktı. Nemli saçları alnının üzerine düştüğünde henüz yeni duş aldığını fark etmiştim.
"Benim de umurumda değil. Erken geldim çünkü seni daha çok çıldırtmak istiyorum. Bunun için on tane sikik alarm kurdum."
Eşofman hırkasının fermuarını açarken hayretle ona bakmayı sürdürdüm. Kesinlikle konuşmaya değmezdi, bunu anlamıştım.
"İyi, ben uyuyacağım. Bokunla oyna. Beni rahatsız etmeyi de düşünme."
"Düşündüğüm tek şey bu... bebeğim."
Bebeğim derken öyle sinir bozucu bir tavır takınıyordu ki neredeyse çıldıracaktım. Ama sadece arkamı dönüp salona geçerek koltuğa uzandım. Tekrar uyumak istiyordum. Tabi bu pek mümkün değilmiş gibi görünüyor. Peşimden gelmişti.
"Kahvaltı yapmadım Eva. Açım."
Cevap vermedim.
"Bir boklar hazırlayacağım." Adım sesleriyle buradan uzaklaştığını duyarken "Evin çok dağınık." diye söylenmişti yine sinir bozucu bir şekilde.
Mutfakta istediğini yapabilirdi. Yalnızca beni rahat bırakmasını istiyordum. Her ne kadar uyumak istesem de kulaklarım mutfaktan gelen seslere odaklı olduğu için bunu pek yapamamıştım.
İlerleyen dakikalarda bir kırılma sesi duydum ve bıkkın bir iç çekerek koltuktan kalktım. Yanına vardığımda yerdeki bir tabağa ait kırık parçaları toplamakla meşguldü. Tezgah ise dolaplardan çıkardığı malzemelerle doluydu, dağınık bir şekilde.
"Çekil." demiştim. Sakin olmam şaşırtıcıydı. "Ben temizlerim."
Ayağa kalkıp elindeki büyük parçaları çöp kutusuna attı. "Yanlışlıkla oldu." dedi sessizce.
"Önemli değil." Sadece bir tabaktı.
Eğilip büyük parçaları toplarken taş masanın çevresinde duran bar sandalyelerinden birisine oturdu. Parçaları toplayıp daha küçük parçaları alabilmek için etrafı süpürürken de bunu yapmıştı.
Temizlik işi bittiğinde ona hiçbir şey söylemeden yanından ayrılıp makineyi yerine bıraktım ve ardından tuvalete girerek işlerimi hallettim. Yüzümü yıkarken aynaya dikkatlice bakmıştım. Yeni uyanan bir insan için fazlasıyla berbat görünüyordum. Karışık bir topuz haline gelmiş saçlarımı açarak taradım, kaşlarımı da düzelttim. Üzerimdeki ince atlet göğüslerimi olduğu gibi belli etse de bunu pek umursamadım. Rahat olabildiğim tek günümü onun için bozmak gibi bir düşüncem yoktu.
Mutfağa geri döndüğümde onun hala oturduğunu gördüm. Etrafı inceliyordu. Geldiğimi duyunca gözlerini bana çevirmişti. Bense ona bakmadan tezgahın üzerine yığdığı malzemeleri düzenli bir hale getirip ardından kahvaltı hazırlamaya koyuldum. Tabi bunlardan önce yaptığım ilk iş kahve demlemekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
persona • zm
FanfictionSev beni. Çünkü aşk yok ve ben elimden gelen her şeyi denedim. -Jonathan Safran Foer 25920