Güneş gözlüğünü takıp bu küçük ara sokaktan tekrar hastaneye dönmek için harekete geçecekken telefonunun melodisi bunu engelledi. Akan burnunu çekerek cebinden telefonunu çıkarmış ve ekrana bakıp açmadan hemen önce hoşnutsuz bir nefes bırakmıştı.
"Ne?" diyerek açtı telefonu.
Kaçamak bakışlarla onu izliyordum. Az önce ağlamasına rağmen bunun şu an hiç belli olmaması çok garipti. Aslında bu özelliğine hayran sayılırdım. Keşke ben de gerektiğinde onun kadar rolüme sadık kalabilsem ve duygularım taştığında bile bunu belli etmeyebilseydim.
"Sence şu an siktiğimin röportajını düşünebiliyor muyum John?"
Uzunca bir süre menajerini dinledi. Gittikçe büyüyen öfkesini dizginlemek ister gibi ellerini saçlarının arasına daldırmıştı.
"Annem ölebilir. Ne dediğimi duyuyor musun amına koyayım?... Hayır, kimse yok. Yüzümü gizliyorum... Siktir git. Seni ve röportajı da sikeyim. Beni arama."
Telefonu kapatıp tekrar cebine soktuktan sonra hiç konuşmadan hastaneye geri dönmüştük. Elbette kapüşonunu tekrar başına geçirmiş ve yoğun bakımın bulunduğu kata varana dek yüzünü yerden hiç kaldırmamıştı. Buna rağmen insanların hala dikkatini çekmeyi başarabiliyordu. Bazı gözlerin uzun bir süre onda kaldığını görmüştüm.
Diğerlerinin yanına vardığımızda Zayn'in bir köşede sessizce duracağını sanmıştım fakat onu soğuk gözlerle izleyen kardeşlerinin önünde durup konuşmak için dudaklarını araladı.
"Annemi daha iyi bir hastaneye götürebiliriz. Burası-"
"Burada da iyi doktorlar var." dedi Waliyha. "Onun için çok para harcayarak daha iyi hissedeceğini düşünüyor olmalısın. Buna ihtiyacımız yok. Paranla birlikte bizden uzak dur keş. Gidip bir köşede sikik tozunu çek."
"Bu kadar kaba olma." demişti Safaa. "O da annemin iyi olmasını istiyor."
Waliyha tekrar konuşacaktı ki sessizliğini ilk kez bozan Yaser'in "Yeter." demesi ile bundan vazgeçmiş ve gözlerini devirerek yüzünü diğer tarafa çevirmişti. Onlara karşılık vermeyen Zayn ise sırtını dönerek koridorun diğer tarafına doğru yürüdü. Gideceğini sanarken koridorun sonundaki bekleme koltuklarından birisine oturdu. Biraz üzülmüştüm. Yalnızlığını net bir şekilde görüyordum. Aslında hakettiği buydu fakat yine de... Ona üzüldüğüm için kendime çok öfkelendim. Hüznümü ya da merhametimi asla ama asla haketmiyordu.
"Senin için her şey yolunda mı?" diye sormuştu annem kulağıma doğru. Gözleriyle Zayn'i işaret ettiğinde neler düşündüğünü anlamak benim için zor olmadı. Endişeliydi.
"Sorun yok." dedim ve koluna sarılarak ona yanaştım. Dudaklarını tekrar kulağıma yaklaştırmıştı.
"Neden gelmiş ki? Umurunda bile değil. Şuna bak."
Ona baktım. Oturduğu koltuğa yayılmış, kollarını birbirine bağlamış bir şekilde önüne bakıyordu.
Suskunluğumu korudum. Ama az önce olanlardan dolayı umursadığına her şeyden çok emindim.
Akşam vakitlerine dek orada oturmuştuk. Zayn bu tarafa hiç gelmedi. Sık sık -muhtemelen- sigara içmek için gidiyor ve sonra uzaktaki koltuğuna geri dönüyordu. Babam işi yüzünden gitmişti. İki kere kafeteryaya gidip buradakiler için kahve almıştım. Kızlarla konuşarak onları rahatlatmak için çabalıyor ve bazen de Doniya ya da Safaa ile kısa yürüyüşlere çıkıyordum. Waliyha buradan ayrılmamakta kararlı gibiydi.
Akşama doğru doktorun yaptığı açıklamaya göre Trisha kritik saatler atlatmıştı ve yarın öğlene doğru normal bir odaya alınacaktı. Bu iyi haber herkesi sevindirmişti. Ardından annem eve gitme teklifi yapmış, bense onun gitmesini ve kendimin de biraz daha burada kalıp sonrasında eve gideceğimi söylemiştim. Buradakilerle vedalaşıp hastaneden ayrıldığında bir müddet hiçbir şey yapmadan koltukta oturmuştum. Sigaraya ihtiyaç duyduğum sırada sıkıntılı bir nefes bırakarak yüzümü yana çevirdim ve aynı şekilde oturmaya devam eden Zayn'e baktım. Tanrıya şükür onun kim olduğunu fark eden birisi henüz çıkmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
persona • zm
FanfictionSev beni. Çünkü aşk yok ve ben elimden gelen her şeyi denedim. -Jonathan Safran Foer 25920