face to face after eight years

4.9K 218 89
                                    

Birçok dönemeçe sahip bu sonu gelmez koridorda hızlı adımlarla yürüyorduk. Beyaz duvarların üzerindeki çeşitli tabloların hepsine bakmaya çalışırken River' ın gerginliği her adımda büyüdü. Neden böylesine gergindi anlamıyorum. İlk kez bir röportaj yapmayacaktı. Belki de gergin olmasının sebebi boğazında yaşadığı problemdi, emin değilim.

Zaten burada olmamın sebebi de buydu. Röportaj gününü sabırsızlıkla beklerken dün sabahtan beri düzelmeyen kısılmış sesi konuşmasını zorlaştırmıştı. Konuşmayı her denediğinde yüzünü acıyla buruşturuyordu.

Umudu vardı. Fakat sesi geri gelmediğinden bir saat önce beni arayıp onunla gelmem için yalvarmış ve soruları benim sormamı istemişti. Eh, herhangi bir işim yoktu. Sevgilimin zor zamanında elbette yanında olacaktım. Üstelik aynı dergide çalıştığımız için burada olmam gayet normal karşılanacak bir durumdu.

"Rahatla biraz." dedim koluna vurup. "Her şey yolunda gidecek."

Boğazını tutarak konuşmayı denedi. "Zayn Malik' ten bahsediyoruz."

Elimdeki defter ile ses kayıt cihazını yere düşürdüğümde olduğum yerde kaldım. Yaşadığım ani baş dönmesi gözlerimi karartmış ve dengede durmak kolumu hemen tutan River sayesinde mümkün olmuştu. Şaka yapıyor olmalıydı. Ya da şu an bir kabusun en derinliklerindeydim.

"İyi misin?" dedi çatallı sesiyle. Yüzünü acıyla buruşturup bir kez daha boğazına elini götürdü.

"İyiyim."

İyi değildim.

Eğilip yere düşenleri alarak tekrar elime verdiğinde "Röportajın onunla olacağını söylememiştin." dedim. Tekrar yürüyorduk ama yürüdüğümün farkında değildim. Sadece bacaklarım hareket ediyor ve beni geçmişimin felaketine doğru götürüyordu.

Tam sekiz yıl olmuştu. Sekiz koca yılım onu silmek için gösterdiğim çabalarla geçmişti. Ama şimdi ise kendi ayaklarımla ona gidiyorum ve bunu engelleyebileceğim hiçbir yol yoktu. River' ı yüzüstü bırakamazdım.

"Aylardır bu konuşuluyor."

Evet, derginin onunla röportaj yapacağını tabiki biliyordum fakat işin River' a verildiğinden habersizdim.

Ellerim şiddetle titriyordu. Kalbim öyle hızlıydı ki, bedenim sanki cehenneme atılmıştı ve ben bu cehennemden koşarak uzaklaşmak istiyordum. Ne yapacak ya da karşısında nasıl hiçbir şey olmamış gibi oturacaktım? Ya soruları okurken ağlamaya başlarsam?

Derin bir nefes alırken derinlerimdeki ses kendime gelmemi söyledi. Her ne kadar onun gibi tanınmış bir oyuncu olmasam da ben de bir tiyatro oyuncusuydum ve rol yapabiliyordum. Evet, bunu yapabilirdim.

Büyükçe bir kapıdan geçip geniş bir salona girdik. Duvarlar boyunca olan camekandan Los Angeles' ın güzel manzarası insanı rahatlatıyordu. Ama beni rahatlatan şey odanın şu anlık boş olması oldu. Böylesine geniş bir alanda sadece karşılıklı beyaz koltuklar, bir kapı ve ortada da camdan bir sehpa vardı. River ile koltuklardan birisine yerleşerek elimizdeki malzemeleri sehpaya yığdık. Stresten titreyen parmaklarımla sehpayı gereksiz bir titizlikle düzenlemiştim. Bunu biraz abartmış olmalıyım ki "İyi misin?" diye sordu zar zor.

Elimi kağıtlardan uzaklaştırarak ona baktım ve gülümseyerek "Biraz heyecanlıyım." dedim. "Uzun zamandır röportaj yapmadım. Ama merak etme, üstesinden geleceğim."

İleri uzanıp dudaklarına küçük bir öpücük kondurduktan sonra arkama yaslandım. Cevap veremese de gülümseyerek bacağımı okşadığında desteği daha rahat hissetmeme neden olmuştu.

persona • zmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin