***
Bir şey vardı. Kesinlikle bir şey vardı. Benim durumum... Ne vardı benim durumum da??! Ne olmuştu?? Herkes bana neden böyle davranıyor???!!!
Artık gerçekten sıkılmıştım ve canım çok yanıyordu. Sabredemiyordum...
"Söylesene dadıııı!!!!"
"Sadece... Artık daha fazla güçlü bir kız olman gerekiyor bundan sonra. Çünkü senin için HAYAT ŞİMDİ BAŞLIYOR..."
***
Dadımla en son 1 hafta kadar önce konuşmuştuk. Bana söylediği şeyler aklımdan çıkmıyordu. Daha doğrusu ne dediğini anlamadım ve anlamaya çalışıyorum. Ancak bi türlü dediklerine anlam veremiyorum. Bu yüzden dadıma sormaya karar verdim.
Ahh nasıl sorcam ki. Dadım en son hastanede bana o cümleleri söyledikten sonra yanımdan apar topar ayrıldı. Ve bir haftadır hastanede olmama rağmen bir kez bile yanıma gelmedi. 1 hafta boyunca yanıma gelenler sadece doktorlar, hemşireler yada psikologlardı.
Tabi bir de polisler gelmişti. Merdivenden kendi kendime düştüğüme inanmıyorlardı. Neden inanmıyolar ki sanki. Kendim düştüm işte. Bana sürekli "Dadınla aranda bi sorun var mıydı? Bunu sana dadın mı yaptı? Dadın sana hiç zarar verir miydi?" gibi saçma sapan sorular sordular. Sordular sormasına ama verdiğim cevaplara da bi türlü inanmadılarki. Verdiğim cevapları bana iki kere söylettiler resmen.
Ama bütün bunlara rağmen bugün hastaneden çıkıyordum. Tek mutluluğum bu olmuştu bugün. Yani galiba sanırım çıkıyorum. Doktorlar konuşurken duydum. E ama dadım yok. Annem ve babam merdivenlerden düştüğümü bile bilmiyorlarmış. Beni kim çıkartacak ki bu hastaneden diye düşünmeye başladığım sırada açılan kapı beni bu düşüncelerden kurtarıp aklıma yeni soruların hücum etmesini sağladı.
Kapıdan giren (tahminimce benimle aynı yaşlarda) biri kız ve diğeri erkek iki çocuktu. İkiside birbirine çok benziyorlardı. Kim olduklarını ve onları tanıyıp tanımadığımı düşünürken arkalarından da bir kadın geldi odaya.
Onlara, tabiri yerindeyse "Uzaylı Görmüş Masum Köylü" gibi bakıyordum. Bi açıklama beklediğimi bildiklerine eminimim. Ama onlar bana sadece bakıyorlardı. Dur bi dakika. Hayır bana bakan sadece çocuklardı. Kadın bana bakmıyordu, ayaklarıma bakıyordu. Hem bu bakışlar öyle masum bakışlarda değildi. Bu bakışlarda acı vardı... Bu bakışları ilk geldiğimde benim kontrolümü yapan doktor amcada da görmüştüm. O da bana böyle acıyarak bakıyordu.
Artık sabrımın tükendiğini ve sanki bakışlarının canımı yaktığını anlayan kadın yanıma geldi ve yatağımın kenarına oturdu. Eliyle başımı okşuyordu. Sıradan bi okşama değildi bu. Nazik, hafif ve anlamlıydı bana göre. Sanki elinin altında her an kırılacak bir cam varmış da onu kırmamak için her zamankinden daha fazla dikkat ediyormuş gibi... Sanki elinin altında kanadı kırık bir kus varmış da onun canını yakmamak için özen gösteriyormuş gibi... Ve gözlerindeki acıma artmıştı ama saklamaya uğraşıyordu sanki.
Ve sonunda artık açıklama yapma cesaretini kendinde bulmuş gibi derin bir nefes aldı ve konuşmasına başladı.
"Merhaba canım. Benim adım Merve. Senin yeni bakıcınım. Ve bu yanımdaki ufaklıklarda Mert ve Melis."
Dediği hiç bir şeye dikkat etmedim. Çocukların adını duyduğum anda kafamı onlara çevirdim. Onlarda bana bakıyorlardı. İkisi de birbirine çok benziyorlardı. İkiz olduklarını anlamak çok vaktimi almadı. Melis'in gözleri tıpkı adı gibiydi. Bal köpüğü renginde. Evet isimlere ilgim var. Çoğunun anlamını biliyordum ve Melis'in de "Bal, bal arısı, tatlı" gibi anlamları vardı. Kumral uzun hafif dalgalı saçları ve geniş alnındaki kahkülleri, iri ve bal köpüğü rengi gözleriyle uyum sağlamıştı, çok güzel görünüyordu.