sekiz

39 7 42
                                    

🧸... UFUK ...🧸

kulağıma gelen uğultular git gide şiddetlenerek uykumdan uyanmama sebep oldu. kendime gelmek için yüzümü ovuşturdum. kıyafetlerim yerdeydi ve yorgan da öyle..

hava hâlâ kranlık olmasına rağmen evde büyük bir hareketlilik vardı.  "O BİR ÖRÜMCEK BURADAN KAÇMALIYIZ!" Batu'nun bağırması beni heyecanlandırmıştı. eğer bir örümcek varsa onu görmeyi çok isterdim. hızla yataktan kalkıp kıyafetlerimi giyindim ve verandaya yöneldim. kapıya yaklaşırken duyduğum sesle adımlarımı hızlandırım.

"abartma Batu. hadi Mete vur bir tane ölsün. biz de yatalım."

yanlarına vardığımda ellerimi dizlerime koyup bir süre soluklandım. koşmak yorucu oluyordu. üçü birden dönüp şaşkınlıkla bana baktılar. üçünün de tişörtü yoktu. bana gösteriş yapar gibi kaslarını sergilemişlerdi. veranda cam kaplama olduğu için soğuk sayılmazdı. camlardan biri biraz aralanmıştı. "merhaba." elimi salladım.

Mete güldü. "ne o yoksa yemek için geyik falan mı bakınacaksın?"üçü de güldü.

Batu eliyle kartla bardağın içine hapsedilmiş ve masaya koyulmuş örümceği işaret etti. "bak. burada bir örümcek var. seslere mi geldin?" kafamı salladım.

"odaya geri dön. halledip geleceğim." Mete bakışlarıya bana kapıyı gösterdi. oysa boşuna kapıyı gösteriyordu çünkü ben gözlerine değil kaslarına bakıyordum. geyik şakası beynimin arka taraflarına atılıp yok olmuştu. karnında gördüğüm kırmızı noktayla bakışlarım endişeyle yüzüne çıktı.

"Mete o bir Latrodectus ve seni ısırmış mı? hissediyor musun?şurada." işaret parmağımın ucuyla kızarıklığın hemen yanını gösterdim.

"hayır hissetmiyordum. sorun yok yatağa dön hadi." omzumdan tutup beni kapıya yönlendiriyordu ki Melih onu durdurdu.

"bekle anlatsın işte."  Mete beni bırakıp kenara çekildi. derin bir nefes aldım. örümcekleri ve onlar hakkında araştırmalar yapmayı severdim.

"Latrodectusların dişileri zehirlidir ve o da dişi bir örümcek. içeri gelir misiniz? yardım edebilirim." Mete belirtileri göstermeye başlamıştı bile. zor nefes aldığı fark ediliyordu. ona elimi uzattım.

"göğsünde ağrı mı var?" fark etmeden fazla yaklaşmıştım. kafasını sallayarak onayladı. içtiği belli oluyordu bazı insanlar içtiğinde aynı onun gibi sakin ve sessiz olabiliyor. "onu getirin hadi. sabunlu suyla yıkamamız gerekiyor."

buradan şehre gitmek biraz uzun süreceği için acil müdahaleleri uygulamıştık şimdi ise hepimiz arabaya binmiş hastaneye gidiyorduk. elimdeki beze sardığım buzu Mete'nin karnına tutuyordum.

"çok ağrıyor mu? şiddetli olabilir. eğer öyleyse ağrı kesici verebilirim. en az bir saatlik yolumuz var."

ikimiz arka koltukta oturuyorduk. sırtını bana yaslamış sayılırdı. kafasını geriye atmıştı ve fazla konuşmuyordu. normalde çoktan kilolarımdan konu açar hacıyatmaz gibi olduğumu falan söylerdi. kesinlikle canı yanıyor olmalıydı.

"neyse ki karnın pilates topu gibi. rahat ettim sağ ol. ilacı da verir misin?" gerçekten tam bir aptalım. dalga geçtiğini bilmeme rağmen bazen benimle uğraşması hoşuma gidiyor. neden bilmiyorum ama elimde olmadan gülümsedim. ilacı çıkarıp dudaklarının arasına koydum.

"su yok öyle yut." kafamı koltuğa yaslayıp gözlerimi kapattım. saçlarından yükselen koku, arabanın klimasından gelen sıcaklık ve gecenin karanlığı mayışmama sebep olmuştu. zaten uykum vardı. saat dört falan olmalıydı. elimde tuttuğum bezi (buz eridiği için ıslanmıştı) poşete bıraktıktan sonra kendimi de uykuya bıraktım.

"hey" küçük bir sarsıntıyla uyandım. hava aydınlanmaya başlıyor gibiydi. Mete hemen dibimde göbeğimi dürtüyordu. elimin tersiyle elini ittim ve sinirle yüzüne baktım. "bir daha dokunma." göbek deliği fobim olduğunu ona söylyecek değildim.

"istediğim zaman dokunurum karşı koyabilirsen engel olursun. neyse hadi in artık arabadan ağrım var bekletme beni."

yarı uykulu gözlerimi ovuşturdum ve arabadan inip eve adımladım. tekrar dağ evine gelmiştik. arabayı kilitledikten sonra o da arkamdan içeri girdi.

Batu yanıma gelip sarıldı ve sırtımı patpatladı. "doktor sana teşekkür etmemizi söyledi. iyi müdahale etmişsin. bir de bir krem verdi ve ağrı kesici. 12 saate kadar ağrısı geçermiş o zamana kadar içerse diye."

"bunları neden bana söylüyorsun?"

"çünkü biz bir büyücü takımı olsak şifacı sen olurdun ve bu yüzden bu görevi sana veriyorum. ve biz çok yorgunuz uyumaya çıkıyoruz. onun yanında sen kalırsın. görüşürüz." gülümsedikten sonra lafımı şşş ile keserek üst kata çıktı.

bu sırada Mete lavabodan çıkmış mutfağa gitmişti. ben de yüzümü yıkayıp uykumu açtıktan sonra mutfağa gittim. ağır hareketlerle bir şeyler yapmaya çalıştığını gördüğümde dayanamadım. lanet olsun ki çok şefkatli bir insanım.

iç çektim. "otur. ne istiyorsan söyle. ben yaparım."  ben de gerçekten çok acıkmıştım. en son dün okulda yemek yemiştim. ondan sonra midemin kendine gelmesi zaman almıştı.

"krep fena olmazdı." beni çalıştırmak ona mutluluk veriyor olmalıydı ki sırıtıyordu.

ikişer krep ve domates peyniri tabaklara koyup karşısına oturdum. aslında bununla doymazdım ama o gün o kadar kötü hissetmiştim ki yine aynısının olmasından korktuğum için fazla yemeyecektim.

"onunla doyacak mısın? kibarlık yapmana gerek yok istediğin kadar ye."

"sağ ol izin verdiğin için." yemek bittikten sonra ben bulaşıkları kaldırdım. o da oturma alanına gidip televizyonu açmıştı.

"gelirken su getirir misin?" beni iyice kölesi belledi. kendi kendime söylenip bir bardak su doldurdum ve yanına gittim. suyunu alıp ilacını içti.

"sana söylemek istediğim bir şey var."

şaşkın görünmeme engel olamadım. ne söylemek isteyebilirdi ki.

"sen çok safsın. Melisa'nın yazdığını sandığın o mesajları biz yazdık. biz inanacağını bile düşünmezken senin markete kadar gelmen bizim için büyük bir sürpriz oldu." güldü.

"aynı zamanda çok şanslısın. karşına çıkmasaydım kim bilir başına neler gelecekti. beni iyi dinle Ufuk. eğer benden intikam almak gibi planların varsa fazlalıklarını verdikten sonra dene. daha etkili olur. hani şu wattpaddeki ergen kızların değişim kitaplarında olduğu gibi. beni kendine aşık edip reddedersin belki." bu sefer daha yüksek sesle gülmüştü.

ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilemeden dona kaldım. karşımda hunharca gülüyordu. uzun zaman sonra ilk kez ağlamak geliyordu içimden. kilolarım umrumda değildi. sanırım saçma bir şekilde ona değer vermeye başlamıştım. tek yaptığı beni eğlence malzemesi yapmak olmasına rağmen ona yardım etmiş bir de aptal gibi endişe etmiştim. gerçekten çok saftım. çok amaçlı sünger gibi hem hizmetçi hem soytarı olmuştum.

zayıf olsam ya da hissetsem bile bunu dışarıya göstermekten nefret ettiğimden yüzüme bir sırıtış takındım.

"şişman halimle bile seni kendime aşık etmek için bir saniyemi dahi harcamam."  vestiyere gidip montumla garajın anahtarını aldım.

"yıllarını harcasan bile elde edemeyeceğin bir şey için bir saniyeni hiç etme tabi." arkasına yaslanıp ağzına birkaç tane fındık attı. bu sırada o fark etmeden mutfağa gidip bir bıçak aldım ve cebime koydum. ona cevap verme gereği duymadan evden çıktım. cevabını zaten eve gitmek istediğinde alacaktı.

garaja gidip arabanın lastiklerini patlattıktan sonra kaportasını çizerek sürpriz yazdım. garajın anahtarını ve bıçağı arabanın üstüne bırakıp hemen yanda duran tek bisiklete binerek evin yolunu tuttum.

Mucizevi DeğişimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin