6. Bölüm: Sermest
Sermest olmuş ruhlar,
Gece bekçileri gibi dolanıyor sokaklarda. Namütenahi,
ruhumda bir oyuk açılıyor,
karanlıkta.Şarkı: Billie Eilish - Happier Than Ever
ஜ
Acının dili olsaydı eminim ki duyamaz ve konuşamazdı.
Bir yalancı sizi ya güzelliğiyle kandırırdı ya da zekasıyla. Benim hayatımdaki yalancı ise beni sevgisiyle kandırmıştı. Belki de seviyor gibi görünmesiyle başarmıştı bunu emin değildim ama sonuç olarak ruhumda yaktığı tüm meşaleler sönmüş, yerini kül olmaya bırakmıştı. Köz olma aşamasındaydık, onunla tekrar yüz yüze gelir miydik bilemesem bile küller ona doğru savrulmak için zamanını beklemek üzere şimdilik kaybolmayı seçtiler.
Hiç bilmediğim yollardan geçerken beni en çok şaşırtan şey İstanbul dışında olmamızı fark etmem olmuştu. Kaçırıldığım günden bu yana üç gün geçmişti ve bu süreç içerisinde evde olduğum için nerede olduğumu bilememiş, oyunu devam ettirebilmek adına soramamıştım. Araf hiç konuşmuyordu, ona nasıl davranmam gerektiğini kestiremediğim için ben de susmayı seçmiştim. Bomboş, etrafta hiçbir tabelanın olmadığı ormanlık yolda hızla ilerlerken tek ses arabanın motorundan geliyordu. Bir de onun arada aldığı derin nefesleri unutmamak lazım.
"Nereye gidiyoruz?" diye sorma cesaretini bulduğumda sesimi duyması gaza daha fazla basmasına ve taşlı yoldan giden arabanın, dolayısıyla benim sarsılmama neden oldu. Cevap vermedi. Sessizlik örümcek gibi ağlarını sararken bıkmış bir nefes dudaklarımdan kaçtı. Cevapsız kalmaktan nefret ederdim.
Saate göz ucuyla baktığımda akşam olmak üzere olduğunu gördüm fakat sonbaharın bitimi ve kışın başlangıcı olsa gerek hava yağmurlu ve sisliydi. Tıpkı o günkü gibi. O anı hatırlamak vücudumdan ürperti olarak geçmişti, bunu belli ettirmemeye çalışarak arka koltukta olma avantajından yararlandım ve onu incelemeye başladım, daha doğrusu bakışlarım direksiyonu tutan eline takıldı. Elinin üzerindeki damarlar harita şeklinde yayılarak ince ve uzun parmaklarına doğru yol almıştı. Ellerinin bir erkeğe yakışmayacak kadar güzel olduğuna karar verdim. Bakışlarım yavaşça yukarıya doğru çıktığında ince ve az tüyleri belli belirsiz görünüyordu, çoğunun tişörtünün altında kaldığı dövmesi dikkatimi çektiğinde bir an ona yaklaşıp dövmeyi incelemeyi düşündüm ama bu düşünceyi hızla kafamdan attım. Görünmeyen kısımda kalan modeli anlamak çok zordu. Dövmeleri ben de severdim ve hepsinin birer hikayesi olduğuna inanırdım bu yüzden kimsenin dövmesini incelememiştim. Tıpkı kendiminde izin vermediğim gibi.
Radyodan gelen cızırtılı sesle kendime geldim ve bir hırsızmışım gibi aceleyle bakışlarımı ondan çektim. Fark etmemiş olmasını istedim ama zaten hiç hareket etmemesi umrunda olmadığımı gösteriyordu. Radyodaki anlamsız sesler son bulmasının ardından arabayı kadın sesi doldurdu. 'Geri döndüren gördün mü geçmişi?' Dikiz aynasındaki bakışlarıyla karşılaştığımda sertçe yutkunarak aceleyle gözlerimi kaçırdım ve ağaçları izlemeye başladım. 'Boşa soldurdun o nazlı gençliği.'
Sözlerin anlamı benim için anın anlamıydı aslında. 'Dünyada ölümden başkası yalan,' dediğinde dizlerimi kendime çekerek her zaman yaptığım gibi başımı yasladım. Ayaklarım hâlâ çıplaktı ve sabah giydiğim tişört ile kısa bir tayttan başka bir şeyim yoktu. Dizlerim yeni kazandığım yaraların da acısıyla sızladı. 'Zaman kendine benzetmez herkesi, hesapsız açar baharlar pembeyi.
Açmadığın dalda sözün geçer mi?'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKLAMA RUHUNU GÖLGENİN AYNASINA
Teen FictionÇocukluğunun sahibi acıların mıydı? Yoksa unuttukların, hatırlayamadıkların mı? Ma, hatırlayamadığı geçmişinin kurbanıydı ve o geçmiş onu pençeleri arasına almaya çalışan yırtıcı bir kuştu. Onun kahramanı, onun için celladı olmaktan çekinmeyecekti...