4. Bölüm: Buhran

134 21 50
                                    

Hayat bir maskeli baloydu ve ben de kendi maskemi takmak zorundaydım.

4. Bölüm: Buhran

Giderken neler götürdün kanayan avuçlarında?
Bir bıçağın keskin ucu dayandı boynuma,
Sonra her bir saç telim dolandı ruhuna.
İnce bir çığlık yayılırken etrafa,
Ben o acının ortasında yanacağımı bilemedim.

Şarkı: İndila - Derniere Danse

İnsan kendisini görmek için bir yansımaya ihtiyaç duyar. Kendi gözü dehri görmesine yardımcı olurken, kendisini görmesini engeller. Bir aynaya ihtiyaç duyar mesela. Bir gölgeye, bir ruha. Burada devreye o girerdi hep. Asel benim görüntümün yansımasıydı. Bizim sadece bedenlerimiz birbirine uyuyordu, ruhlarımız değil. Kaş, göz, burun; insana kendisini görmesine olanak sağlamazdı. Öyle ki dış görünümün önemli olduğunu düşünen mahlûklar, cehil kalıbından hiçbir zaman kendini aklayamazdı.

Gözlerimin kapalı olduğu her anda zihnim dipsiz bir kuyuymuş gibi geliyordu son zamanlarda. Sanki o kuyuya bir kova sarkıtılıyordu ve gözlerim açılana kadar kovaya takılan anıyla yaşıyordum. Hayatımda gerçek yaşanmışlıklara aykırı olan yüzlerce anım vardı fakat bu; hiçbir yazarın mürekkebinin yeteceği kadar kısa değildi.

"Günaydın," diyen ses beklemediğim anda kulaklarıma dolduğunda dalmış olduğum düşünceler çukurundan zorlukla da olsa kendimi çıkardım. Kalın ve daha önce duymadığım erkek sesinin kime ait olduğuna bakmak için hareket etmeden yalnızca bakışlarımı sesin geldiği yere çevirdim. Omzunu duvara yaslayarak beni izleyen adamın adını bilmiyordum ama dün gördüğüme emindim. Sesi akıcı bir tondaydı ama biraz aksanlıydı sanki.

Dün gecenin devamını asla hatırlamıyordum. Sanırım bazı tesadüfler ve uykusuzluk sonucunda zihnim bayılmayı seçmişti. Yatakta doğruluğumda başım her zaman olduğu gibi uykusuzluktan ağrıyordu. Yine. Oysaki uyumuştum, büyük ihtimalle Araf'ın giydirmiş olduğu tişörtü hissetmeyecek, bu yabancı adamı duymayacak kadar derin bir uykuya dalmıştım.

Cevap vermeden bir süre öylece onu izledim. Gözlerinin mavisi bu mesafeden bile kendini belli ediyordu, tonu açık ve parlaktı. Koyukahve saçlarını özensizce dağıtmıştı, bu ona asi bir hava katmıştı ve yaramaz bir çocuk gibi görünüyordu. Eğlendiğini gösteren bir ifadeyle üzerimde gözlerini gezdirdiğinde rahatsızca kıpırdanarak olduğum yerde istemeden de olsa dikleştim. Birisinin gözlerini üzerime dikerek beni izlemesinden nefret ederdim. Gördüğü şey neydi bilmiyorum ama bilge bir tavırla sırıttığında kaşlarımı çatarak esmer yüzüne sertçe baktım. "Komik olan şey ne?"

"Kıyafetlerin... yakışmış," dediğinde bakışlarımı üzerime çevirdim. Tişört epey boldu ve dizlerime inecek kadar uzundu. Tamam, epey bol olmuştu ama kötü durduğunu düşünmüyordum çünkü Araf büyük gibi dursada esasında zayıf, sadece yapılıydı.

"Kusura bakma önceden kaçıracağınızı söyleseydiniz bavul falan hazırlardım," derken yavaşça ayağa kalkarak üzerimde bol duran tişörtün elbise gibi salınmasını izledim, nasıl durduğu umrumda değildi gerçi.

"Önceden bu kadar hazır cevap değildin sen," derken aramızdaki mesafeyi kapatarak elini koluma koyduğunda hissettiğim müthiş derecedeki ağrıyla dudaklarımdan ufak bir inleme firar etti. Telaşlanarak, "Siktir," diye fısıldadığında hızla elini kolumdan çekmiş ve yarım kol gibi duran tişörtü katlayarak görünmeyen sargıyı ortaya çıkarmıştı. "Kanamış ya lan bu!"

SAKLAMA RUHUNU GÖLGENİN AYNASINAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin