9. Bölüm: Abhiman
Kapat gözlerini kapat,
Üzerine atılıyor toprak.
Ölmüyorsun sen kalbimde,
Ekiliyorsun her yeni gecede.Şarkı: Mabel Matiz - Bir Hadise Var
ஜ
Abhiman, sevdiğin birisi seni kırdığında hissettiğin yoğun acı demekmiş. Bu kelime hayatımın her alanını kapsadığı için ben de kalbimin biraz altına, kimsenin görmeyeceği bir noktaya kalıcı olarak dövmesini kazıttığımda on yedinci yaşımın ilk günüydü. İnsan bir kelimeden ibaret olsaydı ben bu olurdum.
Abhiman.
Sevmediğim birisinin de kırabildiğini bu gece öğrenmiştim, kalp kırıklıkları kaçıp kurtulmadıkça her fırsattı jilet kadar keskin bir çiziği göğüs kafesimize bırakmaya devam ediyordu.
Kollarının arasında ufacık kalmıştım ve yoğun kan kokusuna rağmen onun boynu, iştah açan taze bir meyve kadar güzel kokuyordu. O benim için yasaklı meyve idi ve ben yasaklardan uzak durmak zorunda olan o kadındım.
Kendime olan kızgınlığım çok fazlaydı bu yüzden onun kollarında sakinleşmek için bekledim. Mert ve Burak vahşetin izlerini temizliyor, adamları yanımızdan götürüyordu. Gökalp ise Derin'in yaralarıyla ilgileneceğini söylemişti. Yanımdaysa sadece Araf vardı. Hep vardı ama bu sefer çok geç kalmıştı.
Parmaklarının saçlarımda gezinmesi kabul etmek istemesem de beni rahatlatıyor ve kasılmaktan sızlayan bedenimi gevşetiyordu. Tek başıma üstesinden gelemeyeceğim acıyı benimle paylaşırken tereddütü yoktu. "Daha iyi misin?" diye sordu geri çekilirken. Bunu uzaklaşmak için değil, yüzümü görmek için yapmıştı. İyi miydim? Değildim ama başımı sallarken onu onayladım.
Çünkü kötü de değildim.
"Neler olduğunu anlatmak ister misin?" Sesi öfkeliydi ama öfkesi benden başka her şeye olsa gerek daha önce bana hiç göstermediği tarafıyla direkt gözlerime bakıyordu. Ormanın içinde ilk defa şefkat vardı. Bin kişiye karşı durabilirdim yine de bu yakınlıkta onunla yüz yüzeyken konuşamıyordum. Bu sefer başımı iki yana salladım. "Ben sadece Derin'i kurtarmak istedim." Sesim pürüzlü ve saatlerce ağlamışım kadar kısık çıkmıştı.
"Keşke inmeseydin arabadan," derken indiğim için beni suçlamıyordu çünkü olan olmuştu ve o da bunun farkındaydı. Elini yüzüme koyarak başımı yana eğdi. "Sana vurdu mu?" derken çenemin acısı kendini hatırlatmak istercesine sızladı. Anladığım kadarıyla çenem morarmıştı ve bunu karanlığa rağmen fark etmişti. Eli kasıldı ve bedeninin hissettiğim kısımları seğirdi. "Hangisi yaptı bunu?"
Sokağa sessizlik çökmüştü ve ikimizden başka kimseden ses çıkmıyordu, ona cevap vermedim ve o da beni üstlemedi. Zihnim uyanmış ve yavaş yavaş kendine gelmeye başlamıştı. Biz bir adamı öldürmüştük. Demiri boynuna saplayan Derin olsa bile dolaylı yoldan benimde suçum vardı. Bunun verdiği ağırlık göğsümün ortasına mumu yakmış ve yanan mum eridikçe acılar kalbimde kalıplaşmıştı.
"O adam öldü mü?" diye sorduğumda aslında cevabını biliyordum ama yaşaması içimde ölen bir şeylere can suyu olacak ve tekrardan yeşertecekti. Bakışlarında karanlık bir ifade geçti, beni onaylamasını isterdim fakat o sessiz kaldığında biliyordum, en çetin kışın soğuğuna dayanmış o duygular baharın en güzel gününde bile artık yeşillenmeyecekti.
"Seni evimize götürelim," dediğinde cevap vermemi beklemedi ve benimle birlikte oturduğumuz yerde ayağa kalktı. Suçluluk boğazımı sıkmaya ve beni zehirlemeye başlamıştı, konuşmak istedikçe bunu yapamamanın enkazı sokağın her köşesindeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKLAMA RUHUNU GÖLGENİN AYNASINA
Teen FictionÇocukluğunun sahibi acıların mıydı? Yoksa unuttukların, hatırlayamadıkların mı? Ma, hatırlayamadığı geçmişinin kurbanıydı ve o geçmiş onu pençeleri arasına almaya çalışan yırtıcı bir kuştu. Onun kahramanı, onun için celladı olmaktan çekinmeyecekti...