2. Bölüm: Mukadderat

318 45 207
                                    

Yaşadığım yerden göç edersem ben; özümü kaybederim tamamiyle.


2. Bölüm: Mukadderat

Renklerden bir kadın doğuracaksın,
Her bir kıvrımına tek tek dokunacaksın,
hislerinle.
Kimsesiz arnavut kaldırımlarının üzerinde,
Bir uçurtmanın püskülü karışacak gökyüzüne.

Şarkı: MaviGri - Ölümle Yaşam Arasında

Çaresizliğin attığı ağır çekime uğramış yavaş adımları kaderin r harfine takılarak zehirli bir yılan gibi dolanmış, sivri dişlerini boynuma geçirerek zehirli dilindeki sıvıyı şah damarımdan başlayarak tüm yaşam gösteren fonksiyonlarıma aşılamıştı.

Küçükken her gökgürültüsü duyduğumda ardından iki cariyesi olduğunu düşündüğüm yağmur ve şimşeğin gelmesi de bir olurdu. Yaşım yaklaşık olarak altı olmalıydı ve yurttaki büyüklerim rüyalarının farklı bir evreninde ilerlerken cılız bir şekilde etrafı aydınlatmaya çalışan gece lambasının yanında otururdum.

O yaştaki çocuklar için ağır travmadır yalnızlık.

Annemin geleceğini düşleyerek geçirdim yıllarımı fakat zaman geçti, ben büyüdüm annemse geri dönmedi. Bununla beraber yanımda olabilecek kişileri kendi elimle ittim. İlk hatam buydu, annem yok diye yalnız olduğumu kabullenmek ve bunu benimsemek. On altı yaşına merdiveni dayadığımda biyolojik babam sayesinde dört duvar arasındaki günlerim son buldu. Yetimhane benim için hapisten farksızdı ama hayatın önüme, içinde daha zor engellerin bulunduğu engebeli bir yol çıkartacağını bilemeden kafesin içine adım attığımı sonradan anladım.

Semaya alışmış kuşlar, kafesin içinde yaşama tutunamazdı.

Ölürlerdi.

Ölmedim.

Saç köklerimden başlayan oldukça keskin bir ağrı gözlerimi açmamı engelliyordu. Öyle bir ağrıydı ki başımı tamamen kaplamıştı ve nefes almak bile zordu. Neler olduğunu hatırlayamıyordum, bir kıvılcım alev almıştı sanki beynimde ve dumanları hücrelerime ağrı olarak geri dönüş yapıyordu. Ensemde hissettiğim sızı yüzümü buruşturmama neden oldu. Zihnime ilk önce Asel'in tedirgin yüzü düştü, dikkat et diyordu ve hastanenin bahçesindeydik. Sonra gitti, görüntüler yavaş yavaş bir araya gelmeye başlamıştı. Kaçmaya çalışmam ama bunun başarısızlıkla sonuçlanması. Tek hatırladığım karanlık ve Asel olduğumu söyleyen yabancı sesti.

O an bunu çok net anladım, kaçırılmıştım ve ellerimi hareket ettiremiyordum çünkü bağlıydı. İpin verdiği soğuk gerçeklikle duraksadım ve gözlerimi zorlukla aralayabildim. Zihnime akın eden anılarla bazı parçalar yerine oturmuştu. Hiç bilmediğim bir evdeydim, içinde bulunduğum odanın hemen ortasına koyulmuş bir sandalyede oturmuştum ve ellerim arkamda kalacak şekilde bağlıydı.

Kısıkta olsa kulağıma birkaç erkeğin konuşma sesi geliyordu ama yanımda kimse yoktu. Derin bir nefes alarak ellerimi bir umutla hareket ettirmeye çalıştım fakat sonuç hüsran olmakla birlikte ip bileğime sürterek acıyla geri dönüş yaptı. Bu kötüydü, bu çok kötüydü çünkü bilinmezlik dört bir yanımı sarmıştı.

"Az önce baktım, nasıl vurduysa öldürmüş kızı neredeyse," Uzaktan gelen yabancı sesin gittikçe yakınlaşmasıyla istemsizce adrenalin ve heyecan duygusu damarlarımda gezinmeye başladı. Ne yapmam gerekliydi? Asel olmadığımı söylesem başıma ne gelirdi? "Asel'in işi bu sefer zor hepimizin başını tehlikeye soktu. Onu Araf bile kurtaramaz." Artık çok yakındaydılar, tekrar bayılma numarası yapsam mı diye düşünürken odaya giren yüzlerle bu planım suya düşmüştü. Göz göze geldiğimizde uyanık olduğumu görmüş oldular.

SAKLAMA RUHUNU GÖLGENİN AYNASINAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin