Jin Ae kıyafetleri arasında aradığı hırkayı bulamayınca koşarak merdivenlerden inmiş annesinin yeni yıkadığı çamaşırların içine de göz atmıştı.
"Anne! Sana bahsettiğim hırka nerede?"
Mutfakta uğraşan kadına seslenerek yanına gittiğinde annesi bir an gözlerini boşluğa dikmiş hırkayı nereye bıraktığını sorgulamıştı. "Aah! Ben onu kardeşinin dolabına koydum sanırım. Oraya bak bakayım bir."
Aldığı cevap üzerine de kadını başıyla onaylamış sonra da hızlı hareketlerini kardeşinin odasına taşımıştı. Kapıyı tıklatıp içeriden geri dönüt beklediğinde yanıt alamamış bu gereksiz kibarlığına son vererek de içeri dalıvermişti.
"Ya! Odama öyle dalamazsın!"
"Tıklattım ama duymadın. Annem buraya bir hırka bırakmış. Onu almaya geldim."
"Bırakmadı hırka falan. Hatırlamıyorum."
Kardeşini umursamadan kapağı açık olan dolaba yanaştı Jin Ae. Bu hareketi yatakta uzanan bedeni yerinden kaldırdı. "Eşyalarımı kurcalayamazsın."
"Bana ait olanı alıp gideceğim."
"Yok dedim!"
Sonunda kız bakışlarını kardeşinin yüzüne diktiğinde fark ettiği ayrıntıyla gözleri kocaman açıldı. "Çıkart şunu!"
"Ne?"
"Kendi kıyafetlerinden bile bir habersin! Çıkar! Benim bu!"
"Hayır!"
"Düzgünce söylüyorken çıkar dedim Jun Young."
"Ben de dedim ki hayır?"
Küçük adımlarla karşısında, kendinden iri duran bedene yaklaştı ve tehditkar bir ifade takındı. "Korkutucu görünmüyorsun."
"Beni yormadan versen olmaz mı?"
Cevap açık ve netti. Jin Ae bu soruyu sorarak zaman kazanmaya çalışıyordu sadece. Koşarak kendinden kaçan oğlana bıkkınca baktı ve peşinden hızlandı. "Anne ya! Oğluna bir şey söyle!"
"Ağlayacak mısın Jin Ae!"
"Ablanım ben senin şerefsiz!"
Bahçenin içinde attıkları bilmem kaçıncı turda ciğerleri artık isyan etmek üzere olduğundan durdu ve elini dizlerine yaslayarak soluklanmaya çalıştı. "Yah!.. Ver artık... Şunu!"
"Gelip alman lazım güzelim!"
"Seni elime geçireyim öldüreceğim velet!"
"Şşş! Ayıp oluyor ama." Solukları biraz daha düzene girdiğinde yeniden ileri atıldı. Ama tanrı aşkına?
Bu çocuk saf enerji mi barındırıyordu vücudunda?!
Hiçbir yorgunluk belirtisi göstermiyordu.
"Beni yakalayamayacaksın biliyorsun değil mi ablacım?"
"Bir şey diyeyim mi?.. Al senin olsun ya! Leş gibi ter kokuttun zaten! Onu alıp kezzaba soksam yine geçmez o ölü balık kokusu!"
"Hah! Ben kokmam bir kere!"
"Evet! Sen kokmazsın! Çünkü bu başka bir şey!" Eliyle burnunu tutup suratını buruşturdu Jin Ae. Madem fiziksel olarak onu alt edemiyordu zekasıyla üstesinden gelirdi. Kardeşi şu sıralar birine tutulmuş olsa gerekti ki kişisel bakımına çok, çok fazla dikkat ediyordu.
"Sana öyle bir şey yok dedim!"
"Tamam, daha fazla yaklaşma."
"Ya!" İyiden iyiye yanına sokulan Jun Young'un üzerine atladığında ikisi birlikte yere devrildiler. Etrafa yayılan saçlarına lanet ederken tek eliyle kardeşini, tek eliyle de tutamları zaptetmeye çalışıyordu. "Sana çıkar dediğimde çıkaracaktın."
Gırtlağına kadar çekilmiş fermuarı açarken birkaç kişinin onları izlediğini fark etse de buna takılmadı. Ne de olsa mahalleli onların bu kavalarına çok kez tanıklık etmişti.
Tırnaklarını geçirdiği kumaşı çekiştirirken kardeşi onu sonunda yere devirebilmiş, koşarak da eve kaçmıştı. Bir an için kalkacak gibi oldu ama enerjisinin dibini sıyırdığını hissettiğinden eliyle yüzünü kapatmakla yetindi. Oturduğu kaldırımda havaya rastgele birkaç yumruk savurdu ve saçlarını geriye itekledi. "Aish! Öldüreceğim seni birgün! O olacak!"
"İyi misin?"
Ona yöneltilen soruyla yerinde sıçrarken Baekhyun gülerek önünde diz çöktü. "Sağlam savaş verdin. Bir an kazanacağını düşünmedim değil."
Jin Ae kocaman açtığı gözleriyle sevdiği oğlana baktı. Aşırı yorulduğu için halisünasyon falan mı görüyordu ki?
"Hadi kalk."
"Hıh?"
"Kaldırımın ortasında uzun bir süre daha bu şekilde oturamazsın." Baekhyun karşısında hayretle onu izleyen kıza kıkırdamış sonrada kollarından tutarak kalkmasına yardımcı olmuştu. Jin Ae ise tenine sürtünen parmaklarla titredi. Saçlarını toparlama bahanesiyle de teması sonlandırdı.
"Gel hadi." Baekhyun onu kendi bahçelerine doğru çekiştirirken eliyle kızın dizini gösterdi. Hatırladığı kadarıyla mutfak çekmecelerinden birinde ona verebileceği bir yara bandı vardı.
Jin Ae hissettiği karmaşık duygular yüzünden sessizce diğerinin hareketlerine uyum sağlarken eline tutuşturulan bardaktan büyük bir yudum aldı. Sonra da Baekhyun'un yapıştırmaya çalıştığı yarabandını elinden çekiştirdi. "B-ben hallederim. Teşekkürler."
"Acıyor mu?"
"Hayır. Hissetmedim bile. Sen söylemesen büyük ihtimalle fark etmeyecektim zaten."
"Kendine dikkat et."
Samimi bir gülümseme sundu Jin Ae Baekhyun'a ve hemen sonra ayaklandı. "Ben gideyim. Jun'u gebertmem gerekiyor daha." Ses tonuna yayılan sinir elle tutulur bir şekilde hissediliyordu sanki. "Hırka onda kalabilir. Daha çok yakışmış zaten."
"Hah! Daha mı çok yakışmış. Saçmalıyorsun. Send-"
Boş bulunduğu için düşünceleri ses buldu kızın. Baekhyun dudaklarını birbirine bastırırken Jin Ae eliyle dudaklarını kapattı. Gözleri kocamandı şimdi. "Y-yani... Demek istediğim... Şey..."
Bir süre karşısında kızaran bedeni izlemek keyifli gelse de elini havada savuşturdu ve " Hırka diyordum. Sende kalabilir," diye mırıldandı.
"Önemli olduğunu söylemiştin."
"Veren kişinin bu durumu anayışla karşılayacağına eminim."
"A-ah! Anladım. Oldukça iyi biri sanırım."
"Öyledir. Tanıdığım en anlayışlı insan."
"Senin adına... Sevindim."
"Teşekkürler."
"Gideyim ben o zaman?"
"Görüşürüz o zaman?" Tek kaşını kaldırarak gülümsediğinde Baekhyun, Jin Ae'nin karnında bir şeyler dışarı çıkabilmek için kıpırdanmaya başladı. Elinin biri yavaşça midesinin üzerine yerleşirken diğeriyle basitçe el salladı.
Hızlı adımlarını eve taşıdığında gereksiz yere nefes nefese kalmıştı kız. Alt dudağını dişledi ve az önce, bahçeden çıkarken titreyen telefonunu kontrol etti.
Saudade:
Ne zaman tanışacağız?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mochi | Byun Baekhyun
Fiksi Penggemar+82...: Ben... Sana biraz kırgınım. *** Gecenin bir vakti gelen mesajın bir hata olduğunu düşündü Baekhyun. Kim ona neden böyle mesajlar atacaktı ki? *Texting