2.1

83 7 40
                                    

İyi okumalar...

**********

Sonunda perşembe günü gelip çatmıştı. Sabahtan akşama kadar süren derslerin bitmesiyle okuldan çıkıp Dolunay'la buluşmak için okulun karşısındaki kafeye gelmiştim.

Kendime cam kenarında güzel bir masa bulup oturdum ve Dolunay'a geldiğimi belirten bir mesaj attıktan sonra beklemeye başladım.

Saçma bir şekilde heyecanlanmıştım. Bunda daha önce birine ders vermemiş olmamın etkisi büyüktü.

Gerçi sınıfta biri bir şey sorsa veya Eflin'in anlamadığı bir konu olsa anlatıyordum ama Dolunay'la olacak olan daha özel dersvariydi.

Sonuçta iki şey anlatıp geçmeyecektim. Bir de düzgün anlatamazsam diye korkuyordum.

Anlamazsa Poyraz'a yaptığı gibi bana da kızar mıydı acaba?

Ben bu düşünceler içerisindeyken karşımdaki sandalyenin çekilmesiyle gelen kişiye döndüm.

Elbette Dolunay'dı. Sandalyeye otururken bana gülümseyip "Merhaba." dedi. Ben de tebessüm ederek aynı şekilde cevap verdim.

"Ya kusura bakma ben seni biraz beklettim galiba. Ne yazık ki dakik biri olmak konusunda sıkıntılar yaşıyorum."

Dudağını bükerek üzgün bir ifadeyle konuşmasıyla güldüm ve "Ne olacak canım? Çok beklemedim zaten." diyerek bir sorun olmadığını belirttim.

O da başını salladı ve benim masaya koymuş olduğum çantama bakışlarını çevirdi.

"Maşallah, evdeki tüm test kitaplarını getirdin galiba. Çanta ağlıyor şu an."

Bu dediğine daha fazla dayanamayıp kahkaha atarken onun yüz ifadesi daha çok can çekişiyormuş gibiydi.

Sanırım bu işi bu kadar ciddiye alacağımı düşünmemişti. Halbuki daha yeni başlıyordum.

"Ne olur ne olmaz diye çoğu şeyimi kaptım geldim. İhtiyaç olup da yanımda bulunmayınca sıkıntı oluyor da."

Yine anladığını belirtircesine başını salladı. Ardından gözlerini çantamdan alıp bana baktı.

"O zaman ilk önce içecek bir şeyler söyleyip çalışmaya başlayalım mı?"

Onu onaylamamla yanımızdan geçen bir garsonu durdurup siparişlerimizi verdik.

Ben salep isterken o da kola istemişti.

Salepe bayılırdım. Mümkün olsa yedi gün yirmi dört saat bile içebilirdim. Ama eve çok alınmadığı için genelde bundan mahrum kalıyordum. O yüzden genelde dışarıdayken içecek bir şey söyleyeceksem bu salep olurdu.

Tabii Eflin'le lahmacun yemeğe gittiğimizde de salep söyleyecek halim yoktu da... Uygun zamanlarda işte.

İçeceklerimizi söyledikten sonra Dolunay'a dönüp söze girdim.

"Şimdi baştan söyleyeyim: Daha önce hiç böyle ders anlatma işlerine girmedim. O yüzden çok heyecanlı ve çok stresliyim. Konuyu anlatırken veya soru çözerken saçmalarsam şimdiden kusura bakma."

Yüz ifadem nasıldı bilmiyorum ama Dolunay'ın gülmesine sebep olmuştu.

"Ay alemsin kız ya. Yanlış anlatsan bile matematikle o kadar alakam yok ki anlamam zaten. Hem bu kadar stres olmana gerek yok. İki arkadaş birlikte ders çalışacağız yani. Özel ders vermiyorsun burada."

Böyle demesiyle içime biraz da olsa su serpildi. Ben de "O zaman başlayalım." diyerek önümüze defterimi açıp anlatmaya başladım.

Biraz sonra içeceklerimiz de gelince kısa bir süre durduk. Ardından da çalışmaya devam ettik.

GARDENYA | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin