0.7

118 10 39
                                    

İyi okumalar...

**********

Dün Poyraz'la konuştuktan sonra çözmem gereken beş matematik testini de bitirmiş ve uyumuştum.

Gece geç saatlere kadar çalışabilenlere çok şaşırıyordum.

Küçüklüğümden beri düzenli bir uykum olduğundan mıdır bilinmez sabah altı dediniz mi kalkar, akşam da en geç on ikide yatağımda olurdum.

Evim okula yakın olduğundan ve dersler sekizi on geçe başladığından sabah kalktığımda en azından bir saat çalışmaya vaktim oluyordu.

Ama geceleri günün yorgunluğundan olsa gerek kendimi derse veremiyordum ve bu yüzden çok geçe kalmıyordum.

Yine de bence sabah saatleri akşam saatlerinden daha verimli oluyordu.

Kulaklığım kulağımda okula doğru yürürken bunları düşünüyordum.

Nihayet okula geldiğimde kulaklığımı çıkarıp çantama koydum ve sınıfıma ilerledim.

İçeri girdiğimde daha çoğu kişinin gelmemiş olduğu gördüm. Saat daha yedi buçuktu. O yüzden bu gayet normaldi.

Sınıfta olan tek tük kişi de başını sırasındaki kitaba gömmüş test çözüyordu.

Bunlar biri de sıra arkadaşımdı.

Telefonumu alıp sınıfın girişindeki duvara monte edilmiş dolaptaki minik gözlerden birine koydum.

Ne yazık ki okulda telefon kullanmamız yasaktı. Telefonlarımızı bu dolaplardaki telefon girebilecek büyüklükteki gözlere koyuyorduk.

Ders başlamadan önce de nöbetçi öğrenci tarafından dolap kilitleniyordu ve akşama kadar açılmıyordu.

Tabii bazı uyanıklar telefonlarını koymayıp teneffüslerde kullanıyorlardı ama ben kural çiğneme işlerinden hiç hoşlanmadığım ve risk almayı sevmediğim için böyle aksiyonlara girmezdim.

Telefonumu koyduktan sonra sırama gittim ve soruya odaklandığı için beni fark etmeyen canım arkadaşıma çantamı sesli bir şekilde sıraya atıp varlığımı belli ettim.

O ve onunla birlikte sınıftaki diğerlerinin bakışları bana dönerken ben çoktan kızarmaya başlamıştım.

Bu kadar ses çıkacağını düşünmedim ki ben...

En sonunda ters bakışlar tekrar önlerine dönerken ben de arkadaşıma dönmüştüm.

"Günaydın."

Alnını ovarak bana bakarken "Sana da günaydın." diye mırıldanmıştı o da.

"İyi misin sen? Ne oldu?"

Huzursuzca bir nefes vererek bana cevap verdi.

"Gece çok iyi uyuyamadım da. Sabah sabah da test çözünce fazla geldi sanırım."

Başımı onaylamazca iki yana sallarken "Kendini bu kadar zorlamasana. Bırak şu kitabı. Ders başlayıncaya kadar biraz kafanı dinlendir." diye bir anne edasıyla konuştum.

O da başını sallayıp beni onayladı ve test kitabını kapatıp sırasının altına koydu.

"Sohbet edelim o zaman. Hem kafam dağılmış olur."

"Tamam da konu bul o halde. Benim aklıma bir şey gelmiyor şu an."

Bunun dememle bana imalı imalı bakarak sırıtmaya başlamıştı.

Onun bu hali tuhafıma giderken tek kaşımı kaldırıp "Ne? Niye öyle sırıtıyorsun?" diye sordum.

"Konuyu buldum ben. Bilinmeyen macerası nasıl gidiyor bakalım?"

Bunu söylemesiyle gözlerim büyümüştü ve hemen elimle ağzını kapatıp konuşmasını engellemiştim.

O bana bön bön bakarken en sonunda elimi çekmiş ve bir yandan da "Birileri duyacak. Söylemesene öyle." demiştim.

"Tamam ya duymadı kimse zaten. Hadi anlat. Hala konuşuyor musunuz?"

Sesinin voltajını indirmesiyle ben de aynı şekilde cevap verdim.

"Şey... Evet konuşuyoruz. Gerçi hala bana çok sıcak davrandığı söylenemez ama en azından soru sorunca cevaplıyor, terslemiyor."

"Poyraz'dan bahsediyoruz. İki günde can ciğer kuzu sarması olmanızı bekleyemezsin. Hem cevap veriyor olması bile güzel bir şey."

"O yüzden mutluyum ya zaten."

"Senin adına sevindim. Devamı da gelir inşallah."

İçten bir gülümsemeyle söyledikleriyle ben de gülümsedim.

Umarım öyle olurdu.

**********

Nihayet sabahki derslerimiz bitmiş ve öğle arasına girmiştik.

Arkadaşımla yemekhaneye gidip sıraya girdik. Yemeklerimizi aldıktan sonra da boş bir masa bulup oraya oturduk.

İkimizin de karnı zil çaldığından direkt önümüzdeki yemeklere gömülmüştük.

Genelde öğle yemeğimizi hızlıca bitirip kalan zamanımızı sınıfa dönüp test çözmekle geçiriyorduk. O yüzden yemekhanede pek sohbet etmezdik.

Sadece bazen ders çalışasımız gelmediğinde, yorgun olduğumuzda veya kafamız dağınık olduğunda sınıfa çıktığımızda sohbet ederdik.

Ancak sanırım bugün ders çalıştığımız günlerden biri olacaktı. Çünkü sağ olsun sabahki derslerde hocalarımız bir sürü ödev vermişti.

Öğrenci olmak gerçekten çok zordu.

Bir yandan yemeğimi yiyip bir yandan bunları düşünürken gözüm bizim birkaç masa ilerimizde arkadaşları ile oturmuş yemek yiyip bir yandan da sohbet eden Poyraz'a kaydı.

Yanında oturan iki kişi onun en yakın arkadaşlarıydı: Ege ve Dolunay. Başka arkadaşları da vardı tabii ama genelde bu üçlü birlikte takılırdı.

Dolunay hevesle bir şeyler anlatırken Poyraz ve Ege de onu dinliyordu. Bu kadar heyecanlı anlattığı şey neydi merak etmiştim doğrusu.

Biraz daha Poyraz'a yoğunlaştığımda buradan bile belli olan dalgın bakışları dikkatimi çekmişti. Sanki bir sıkıntı varmış da onu düşünüyormuş gibiydi. Ne olmuştu acaba?

"Kızzz!!! Nereye bakıyorsun sen?"

Arkadaşımın bunu demesiyle kızgın bakışlarla ona döndüm. Kimliğimin gizli kalacağı varsa bile arkadaşcağızımın mahalleye anons verir gibi bağırarak konuşmalarıyla kalmayacaktı.

O da bakışlarıma şirince sırıtmakla yetindi ve başını az önce baktığım yere çevirdi. Böylece nereye baktığımı anlamış oldu.

"Tamam çok sevgili Poyraz'ına bakıyorsun da onu sonra yap. Önceliğimiz ders. Hadi yemeğini bitir çabucak da sınıfa gidelim."

Son cümlelerini bir anne edasıyla söylemesiyle göz devirdim ve dediği gibi yemeğime odaklandım.

Nasıl olsa eve gidince Poyraz'a yazar, ağzından laf almaya çalışırdım.

Ne kadar bu işleri beceremesem de... Denerdim yani.

**********

Yarın iki haftalık bir sınav çalışma temposuna gireceğim çok mutsuzum ya. Umarım bölüm atmayı aksatmam.

İyi günler gardenyalarım. ❤

♡♡♡

GARDENYA | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin