5.1

53 4 0
                                    

İyi okumalar...

**********

Poyraz'la son konuşmamızın üzerinden üç gün geçmişti. İkimiz de birbirimizden çekindiğimiz için sohbet edemiyorduk. Sonuçta hangi iki akıllı insan sevgili olduktan sonra derslerle ilgili konuşurdu ki?

Bir araya gelmekten de kaçınmıştık ama ne kadar sakınsak da Dolunay'ın gazabından kurtulamamıştık. Ailesi hala eve dönmemişti ve dediğine göre yarın burada olacaklardı.

Bu yüzden bugün hep birlikte evine toplanıp bir şeyler yapmayı önermişti. Biz de kabul etmiştik. Şimdi de bunun için hazırlanmakla meşguldüm. Poyraz ile Ege'nin evi Dolunayların evine Eflin ve benimkinden daha yakındı. O yüzden ikisi direkt oraya geçeceklerdi. Eflin ile ben de birlikte gidecektik.

Nihayet hazırlanmam bittiğinde buluşma saatine on dakika kaldığı için Eflin'i aradım. O da evden çıkıyor olduğunu söyleyince ben de dışarı çıktım ve sokağın başında bir araya geldik. Bir süre sohbet ederek yürüdükten sonra Dolunay'ın evine varmıştık.

Kapıyı çalıp açılmasını beklediğimizde bu sefer yüzü beş karış Dolunay bizi karşılamıştı. Bize içeri geçmemizi işaret ederken ne olduğu merak etsek de bir şey demeyerek söylediğini yaptık.

Salona geçtiğimizde Poyraz ve Ege'nin çoktan gelmiş olduğunu görmüştüm. Ege kucağına Selinay'ı almış onunla sohbet ediyordu. Sanırım Dolunay'ın tavrının nedenini anlamıştım.

Poyraz'ın yanında oturan Ayperi'nin de koşarak yanıma gelmesiyle gülerek ona sımsıkı sarıldım. En son görüştüğümüz zamana göre çok daha iyi görünüyordu. Onun için çok üzülmüştüm ama şimdiki halini görmek içimi rahatlatmıştı.

Ben ondan ayrıldıktan sonra da Eflin boş tekli koltuğa geçmişti. Ege ve Selinay ikili koltuktaydı. Dolunay'ın da tekli koltuğa geçmesiyle benim oturmam için kalan tek yer Poyraz'ın olduğu koltuk oluyordu. Allah'tan kenarda oturuyordu da Ayperi'yi ortamıza oturtup kendim de diğer kenara geçtim.

Ne yazık ki hala durumumuza alışamamıştım. Onun da benden bir farkı olmayacak ki ses soluğu çıkmıyordu.

"Evet, evime hoş geldiniz sevgili misafirlerim! Şimdi günün planını şöyle düşündüm: Şu an aç olduğunuzu düşünmüyorum ama öyleyse bile bir şeyler hazırlarız. Sonrasında Ayperi ve Selinay'ı odalarına oyun oynamaya gönderiyoruz ve biz de film izliyoruz. Nasıl fikir?"

Hepimiz onaylayan mırıltılar çıkarırken Selinay kaşlarını çatarak itiraz etmişti.

"Ama ben de film izlemek istiyorum. Hem Ege abiden de ayrılmak istemiyorum."

"Kız cimcime, beni delirtme bak. Zaten sabahtan beri Ege abinden ayrılmıyorsun. Biraz da ben vakit geçireceğim onunla."

İkisinin tatlı atışması gülmemize neden olmuştu. Dolunay'ın sahte bir sinirle kaşlarını çatıp bunları demesiyle Selinay dudaklarını büzüp ağlama moduna girmişti.

Olası bir sorunu önlemek amacıyla olsa gerek Ege kucağındaki miniği kendine çevirip konuşmaya başladı.

"Yani ablan demek istiyor ki meleğim, biz korku filmi falan izleriz ve o senin yaşına uygun değil. Ablan sadece senin korkmanı istemiyor. Hem Ayperi ablan da gelmiş bak senin için buraya kadar. Onu kırmak olur mu?"

Selinay Ege'ye "Olmaz." diye cevap verirken mutsuz yüz ifadesinden eser kalmamıştı. Galiba Ege'nin bu minnak üzerindeki etkisi büyüktü.

Böylece kimse acıkmadığını belirttikten sonra Ayperi ve Selinay yanımızdan ayrıldı ve geriye beş kişi kaldık.

Film türüne karar vermek için konuşmaya başladığımızda kısa bir tartışma sonucu korku filmine karar kılmıştık. Benim için pek bir sıkıntı değildi, korku filmi izlemeyi severdim. Ama Dolunay'ın yüz ifadesine bakılırsa o pek hoşlanmıyordu.

Film bulması için Ege ile Poyraz'ı görevlendirip biz patlamış mısır hazırlayacakken Dolunay'ın işleri bozmasıyla plan biraz değişmişti.

"Poyraz, sen çok güzel patlamış mısır yapıyorsun ya... Bugün de sen yapsan? Hem Berrin de gelsin sana yardım etsin. İçecekleri falan koyar."

Dolunay'ın fikrini sunmasıyla Poyraz'ın bakışları kısa bir anlığına bana dönmüştü. Ne yapacağını bilemez bir ifadeyle Dolunay'ın ısrarcı gözlerine bakarken en sonunda derin bir nefes verip başıyla onu onaylamıştı.

Bu şekilde diğerleri içerde film seçmeye çalışırken biz de mutfağa ilerlemiştik. İkimizden de çıt çıkmazken sessizliği bozan Poyraz'dı. Gerçi o sessizliği konuşarak değil, bir dolaptan bulduğu orta boy tencereyi çıkarmaya çalışırken ortaya çıkardığı seslerle bozmuştu.

Tencereyi ocağa alıp içine biraz yağ koyduktan sonra mısırı aramaya girişmişti. Bu arada daha fazla dayanamamış olacak ki konuşmaya başladı.

"Eee görüşmeyeli nasılsın?"

Ona "İyiyim." diye cevap verirken başka bir şey dememiştim. Poyraz da en sonunda mısırı bulup tencereye koyduğundan işine odaklanmıştı.

"Mısırlık bir şey olduğunda genelde hep sen mi yapıyorsun?"

Ocaktaki bakışları bana dönerken başını salladı. "Evet."

Ardından devam etti.

"Ayperi'nin bazen canı istediği için ona yapa yapa öğrendim ben de. Sonradan bizimkilerle buluştuğumuzda yapılacağında Dolunay üşendiği ve Ege de bilmediği için ben yapmaya başladım."

Anladığımı belirtircesine bir şeyler mırıldanırken o sözlerini sürdürmüştü.

"Daha ne kadar böyle olacağız peki?"

Ne dediğini anlamazca ona bakarken dediklerine açıklık getirdi.

"Yani... Çekindiğimiz için birbirimizle konuşamamamız, birbirimizden kaçmamız... Daha ne kadar sürecek?"

"Ben... Bilmiyorum ki. Sürsün mü?"

"Sürmesin."

Küçük bir çocuk edasıyla bana verdiği cevaptan dolayı gülümseyip konuştum.

"Tamam, sürmesin o zaman. Ama beni utandırırsan külahları bozuşuruz ona göre."

O da güldü ve göz kırpıp "Sen nasıl istersen Gardenya'm." diye bana cevap verdi. Daha beni utandırma diyeli iki dakika geçmemişti halbuki... 

Bu diyaloğumuzdan sonra havadan sudan konuştuk. Mısır olduktan sonra da içecekleri de alıp içeri gittik. Ege, Eflin ve Dolunay en sonunda anlaşmış olacaklar ki bir film açabilmişlerdi. Gerçi Dolunay'ın onları korku filmi fikrinden vazgeçirmeye çalıştığından emindim ama yüz ifadesine bakılırsa başarılı olamamıştı.

Onun bu haline gülerken hangi içecekten istediklerini sordum. Hepsi kola olduğu söylerken getirdiğim bardaklara doldurduğum kolaları hepsine dağıttım. Kendime de soğuk çay koymuştum.

Bu Poyraz'ın dikkatini çekmiş olacak ki merakla sordu. "Kola sevmiyor musun?"

"Pek sayılmaz. Tadı hoşuma gitmiyor. İçmiyorum o yüzden. Salebi yüz bin kez tercih ederim."

Salepten bahsederken gözlerim ışıldamış olacak ki gülümseyerek bana başka bir soru yöneltti.

"Salebe de bayılıyorsun galiba."

"Tabii ki de!"

İkimiz de gülerken Dolunay'ın artık yerimize geçmemizi söylemesiyle onu dinleyip koltuğa kurulduk. Nihayet filmi başlatmalarıyla da bizim için güzel bir film saati, Dolunay için ise harika bir korku zamanı başlamış oldu.

**********

İyi günler gardenyalarım. ❤

♡♡♡

GARDENYA | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin