"Ben de seni bekliyordum Briseis..."
Briseis bu sesin yaşlı kadına ait olduğunu bildiğinden kalbinin atışı daha da hızlanmıştı. Onun yanına gelmek istediğini biliyor muydu?
Briseis ayağa kalkarken büyük tezgahın üzerinde duran cam şişelere baktı. Geçen geldiğinden çok daha dağınıktı. Sol eliyle tahta yatağı tutarak destek aldı ve dizlerine yüklenerek kalktı. Yaşlı kadının tam arkasında durduğunu bilerek yavaşça ona doğru döndü.
Kulübeden süzülen güneş ışığı kadının yüzüne vuruyor ve yüzünün parlamasını sağlıyordu. Yaşlı kadın gülümserken yanaklarında oluşan kırışıklıklara bakıp Briseis de gülümsedi.
Briseis, bu yaşlı kadını pek tanımasa da ona karşı güven duyuyordu.
"Beni mi bekliyordunuz?"
Uzun süren sessizliği Briseis bozmuştu. Kadın yavaşça ona doğru yürürken Briseis de gözüne gelen ışığı, elini yüzüne tutarak kesmeye çalışıyordu.
"Evet Briseis. Aslında yardımın gerek."
Kadının gülüşü devam ederken Briseis'in yüz ifadesi şaşkın bir hal almıştı.
Benden ne isteyebilir ki? Diye düşünüyor ama cevaba varamıyordu. Kadın yatağa oturup, ayakta duran Briseis'e bakarken konuşmaya devam etti.
"Eğer ben tamamlayamazsam senin bitirmeni istiyorum."
"Anlayamadım..."
Kadın, Briseis'in şaşkın yüzüne bakarken tekrar ayağa kalkıp tezgaha yürümeye başladı. Briseis de kürenin yuvarlandığı yere doğru birkaç adım atıp küreyi son anda aldığı kürkünün cebine attı.
"O bir Gezgin Küre."
Dedi yaşlı kadın. Briseis küreyi çok sessiz alsa da anlamış olmalıydı.
"Gitmek istediğin yer büyüyle korunmuyorsa bu küre seni oraya saniyeler içinde götürür."
Briseis kürkünün cebinde duran küreyi avcuna bastırırken kadın konuşmaya devam etti.
"Burayı büyülemek için senin geri dönmeni bekliyordum."
Briseis kadının tezgahtaki her şeyi devirerek bir şey aradığını fak ettiğinde ona doğru birkaç adım attı.
Tezgahın üstünde çok sayıda cam şişe ve kalın kitaplar duruyordu. Kitapların çoğunun sayfaları sararmış ve üstüne bir şeyler dökülmüştü. Tezgahın hemen altında bir önceki gelişinde görmediği bir kar tavşanı duruyordu. Tavşan yaralanmış ve bir patisi sarılmış şekilde önündeki kaptaki otları yiyordu. Kadın sonunda tezgahtan aradığı bir şeyi bulmuş şekilde arkasını döndü.
Kadının elinde tuttuğu bu el büyüklüğünde kitap çok eski gözüküyordu. Hatta Briseis'in şu zamana kadar gördüğü en eski şey bile olabilirdi. Yine de hiç tozlanmamış ya da diğer kitaplar gibi üstüne sıvılar dökülmemişti.
Kitabın üstündeki yazı asırlar önce Niglacya'da kullanılan Langlac alfabesiyle yazılmıştı. Briseis de bu yüzden kitabın bu kadar eski olduğunu anlamakta hiç zorlanmamıştı çünkü çocukluğundan beri bu eski ve büyülü olduğunu düşündüğü alfabeye hayrandı.
Üç Kardeşler döneminde de bu alfabe kullanıldığından onlarla ilgili tüm yazılanlar da Langlac alfabesiyle yazılmıştı. Anıtların üstündeki yazılar hatta buza kazılmış tüm eski efsaneler de Langlac alfabesiyleydi. Ancak diğer ülkelerle diplomatik açıdan rahatlık sağlamadığı için Niglacya alfabesini değiştirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAPSOLMUŞ RUHLAR (Devam Edecek)
FantasyNiglacya'da doğan her çocuk Üç Kardeşler efsanesini bilirdi. Her zaman Üç Kardeşler saygıyla anılır ve onların tüm güzellikleri Niglacyalılara bahşettiği düşünülürdü. Briseis de bu efsanelerle büyüyen bir kızdı. Buzulun Çocukları yetimhanesinde büyü...