Hapsolmuş Ruhlar...
Briseis, Leto'nun bu cümlesini düşündükçe kalbine ağrı giriyordu. Hapsolmuş Ruhlar hakkında pek bir şey bilmiyordu çünkü bu konu hakkında efsanelerden başka bir şey yoktu.
Efsaneye göre dünya oluşurken ruhlara aitti. Ruhlar her yerde gezebiliyor, istedikleri her şeyi yapabiliyordu. İnsanlar ve diğer varlıklar yaratıldıktan sonra da ruhlar varlıklarını sürdürmüştü. Ancak bir gün ruhlar artık insanları istemediklerine karar verdiler.
İnsanların barınaklarına saldırmaya ve onları öldürmeye başladılar. Ruhlar bundan öyle çok zevk alıyordu ki, insanlar ölmek için yalvarana kadar işkence etmeye başladılar. Öyle ki insanların ruhlarını emiyor, daha sonra tekrar onlara veriyorlardı. Anılarını siliyor bazen de delirtene kadar değiştiriyorlardı. Bir zaman sonra insanlar tüm benliklerini kaybediyor ve acı içinde kıvranıyordu. Yıllar böyle geçip giderken ruhların işkenceleri de katlanarak artıyordu. Sonunda tüm dünya bu Karanlık Ruhlar'ı dünyadan silmek için bir olmaya karar verdi. Tüm ordular birleşti, tüm halk ayaklandı. Bütün cadı ve büyücüler en kadim büyülerini kullanmak için bilgilerini paylaştı. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar bu ruhları öldürmeyi başaramadılar. Çünkü onlar zaten ölüydü...
Yıllarca kayıplar veren insanlar artık pes etmeye çok yakındı. Son çare olarak tüm büyücü başkanları ve tüm krallar birleşerek büyük bir toplantı yaptılar. Büyücüler ruhları öldüremeseler de hapsedebileceklerini öne sürdüklerinde, krallar askerleriyle dünyanın en derin çukurlarını araştırmaya başladı.Sonunda bir buzulun kenarında büyük bir uçurum fark ettiler. Büyücüler böylece buzlar üzerinde çalışmaya başladılar. Aylar sonra sonunda demir kadar sert, elmas kadar değerli bir buz yapıldı. Bu buz Karanlık Ruhlar'ı hapsetmek için özenle yapılmıştı. Ruhlar bu Safbuz'lara hapsedildikten sonra halk tarafından Sonsuz Buzul olarak adlandırılan yere atıldı. Böylece tüm dünya Karanlık Ruhlar'dan kurtuldu.
Briseis çocukluğunda Buzulun Çocukları'nda öğretmen olan yaşlı bir adamdan bu efsaneyi duyduğunda çok korkmuş ve Müdire Meleagros'a sormuştu. Sonra o adamın okuldan atıldığını öğrenmişti. Şimdi bunun neden olduğunu çok iyi anlıyordu. Bunu çocuklara anlatması yasaktı.
Briseis yatağında döndü. Düşüncelerinden kurtulup uyumaya çalıştı ama başaramıyordu.
Ayağa kalktı ve meşalesinin ucunu yanan şömineye tutarak yaktı.
Öğretmenlerinin söyledikleri şeyin doğru olup olmadığını düşündü.Söylediklerine göre, törende yaşananlar bir fırtınadan ibaretti.
Kraldan valiliklere gelen bildirgede bunlar yazıyordu. Müdire Meleagros, herkesin de görebileceği şekilde, büyük salonda bu Kral mühürlü parşömen'i açmış ve sesli şekilde okumuştu.Öğrenciler bu söylenenlere inanmıştı ama Briseis bunun arkasında çok daha kötü şeyler olduğunu hissediyordu.
Briseis meşalesini duvarda asılı olan yayına tuttu. Bu yay ona on üç yaşındayken silah olarak ok ve yay seçtiğinde verilmişti. Yayın üzerinde parmağını yavaşça gezdirdi ve ağacın pürüzlerini hissetti. Bunu yapmak onu hep düşüncelerinden arındırırdı. Yayını bir gün ustaca kullanacağı zamanı ve orduya katıldığı günü hayal ederdi.
Yayını kucağına aldı ve şöminenin önüne oturdu. Hayalini kurduğu Anma Töreni kabusa dönmüştü. Bunca yıldır düşlediği hiçbir şey olmamıştı. Bu da Üç Kardeşler'in takdiri miydi?
Gözünden akan yaşı sildi ve yayında tırnaklarını tıkırdattı. Tam o sırada kapıdan gelen sesle arkasına döndü. Kapının dışından kısık bir ses geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAPSOLMUŞ RUHLAR (Devam Edecek)
FantasyNiglacya'da doğan her çocuk Üç Kardeşler efsanesini bilirdi. Her zaman Üç Kardeşler saygıyla anılır ve onların tüm güzellikleri Niglacyalılara bahşettiği düşünülürdü. Briseis de bu efsanelerle büyüyen bir kızdı. Buzulun Çocukları yetimhanesinde büyü...