Briseis kendine geldiğinden beri yerin altındaki bu küçük kulübeyi inceliyordu. Buraya onunla gelen yaşlı kadın hâlâ ortalarda yoktu ama Briseis için sıcak ve tadı çok güzel olan bir içecek bırakmıştı.
Briseis içeceği avcunun içinde gezdirdi ve bir yudum daha aldı.Kulübenin içinde ahşap koltuklar, ahşaptan bir yatak ve soba bulunuyordu. Kulübe yerin altında olmasına rağmen aydınlık ve sanki güneş ışığı alıyor gibiydi. Karşı duvarda üst üste fıçılar duruyordu ve her birinin tıpaları aşağıya bakar şekilde takılmıştı. Yatağın kenarında, duvara çivilerle çakılmış bir askılık ve üzerine asılmış kürkler duruyordu. Kulübenin iki odalı olduğu kesindi çünkü merdivenlerin tam karşısında bir kapı daha vardı. Kapının hemen yanında ise duvar boyu uzanan ve üzerinde değişik şişeler ve sıvılar olan bir tezgah bulunuyordu.
Briseis gözlerini dikmiş, tahta kapıya doğru bakarken kapı aniden açıldı ve içeriden yaşlı kadın çıktı. Briseis onun kırışık yüzüne dikkatle baktı.
"Demek uyandın."
Kadın, yaşlı olmasına rağmen çok hareketliydi. Anında Briseis'in yanında bitmiş ve elindeki içeceği almıştı.
"Sanırım bunu içmemeliydin."
Briseis önce yarısını bitirdiği bardağa daha sonra da kadına baktı.
"Üzgünüm sizin miydi?"
Yaşlı kadın hafifçe gülümsedi ve başını iki yana salladı.
"Kuşum Valon'un Ejder Özütü... Kabul etmeliyim tadı çok güzeldir."
Briseis duyduğu şeyin ardından dilini dişlerine sıkıştırarak mide bulantısını engellemeye çalıştı. Ejder Özütü, ejderha tırnaklarından yapılırdı.
"Aslında kimseyi kulübeme getirmem ama seni orada bıraksaydım muhtemelen insanlar seni çiğneyip geçecekti."
Kadın konuşurken tezgaha doğru ilerlemiş ve birkaç renkli sıvı şişesini düzeltmeye başlamıştı.
"Neler oldu? Yani... Anma töreninde."
Briseis çekingen bir şekilde ayağa kalktı ve kadına doğru birkaç adım attı. Törende olanları merak ediyordu.
"Evet haklısın, bunun olmaması gerekirdi."
Kadın, Briseis'in töreni hatırlatmasıyla düşüncelere dalmış gibi gözüküyordu. Sanki o da olanları anlayamamış gibiydi.
"Umarım Amor iyidir..."
Kadın mırıldanarak söylediği bu sözün ardından Briseis'e döndü ve yatağı işaret etti. Briseis yavaşça yatağa yürürken kadın da peşinden geliyordu.
"Üç Kardeşler efsanesini eminim biliyorsundur."
Briseis başını aşağıya ve yukarıya doğru salladı. Çocukluğundan beri her Niglacyalı bu efsaneyle büyürdü. Bunu bilmeyen bir Niglacyalı olamazdı. Kadın Briseis'in yanına oturdu ve kırışık eline taktığı garip yüzükle oynamaya başladı.
Yüzüğün üstünde Briseis'in anlayamadığı garip çarklar bulunuyordu.
Bu yüzüğü Buzulun Çocukları'na çok yakın olan ve sadece sis olmayan günlerde gördüğü su çarkına benzetmişti. Ancak bu yüzükte farklı olarak bir sürü küçük çark iç içe geçmişti. Yaşlı kadın yüzüğüyle oynamayı bırakıp tekrar Briseis'e döndü."Eminim size Wendigo'lar da anlatılmıştır."
Briseis düşündü. Öğretmenlerine ne zaman bu konu açılsa öğretmenlerin konuyu değiştirdiğini ve Üç Kardeşlerin zaten onları kovdukları için bunun hakkında bahsetmeye gerek olmadığını söylediklerini hatırladı.
Bu yüzden Briseis dahil kimse konusunu açıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAPSOLMUŞ RUHLAR (Devam Edecek)
FantasyNiglacya'da doğan her çocuk Üç Kardeşler efsanesini bilirdi. Her zaman Üç Kardeşler saygıyla anılır ve onların tüm güzellikleri Niglacyalılara bahşettiği düşünülürdü. Briseis de bu efsanelerle büyüyen bir kızdı. Buzulun Çocukları yetimhanesinde büyü...