Çoğu zaman aklımdan geçen şeyleri hiç çekinmeden dile getirirdim. Böyle bir insan olduğum içinde hiç şikayetim olmamıştı şimdiye kadar.
Şimdiye kadar diyorum çünkü dilimi tutamamış ve bir anda ağzımdan kaçırıvermiştim. Büyük bir utanç dolmuştu içime ve bakışlarımı hızla yere indirmiştim.
"Ah, ben şey-özür dilerim bir anda ağzımdan çıktı." diye kendimi açıklamaya çalışıyordum. Ama sadece çalışıyordum çünkü tamamen battığımın farkındaydım.
Ama bir şey oldu. Mutluluktan yüzümün kızarmasına sebep olacak bir şey.
"Teşekkür ederim." diye bir mırıldanış duydum ondan. Başını eğmiş ellerinin arasında duran çaya bakıyordu.
Belki de ağzımdan kaçırmam o kadar kötü olmamıştır diye düşünmüştüm o an.
Min Yoongi güzelliğinin farkına varmalıydı. Ve ben bunu ona kanıtlamak için söz vermiştim kendime.
Eğer ilerde daha da yakınlaşırsak hep bunu dile getirirdim çünkü.
Melekler güzelliklerini saflık ve doğallıklarından alırmış derler. Söylentilerde hep bir kelebek hassaslığı ve narinliği de barındırdıkları anlatılırdı.
Fakat benim karşımda olan kişi bir istisnaydı sanki. Meleklerin yanında bile daha çok göz alan, çok daha narin ve bir o kadar da zarifti.
O benim kelebeğimdi.
Melek sıfatını herkes birbirine yapıştırır ve dilden dile gezdirirdi. Ama ben herkesin dediği şeyi deyip övmek istemiyordum. Tamamen bize özel ve ona çok daha iyi uyan bir kelimeydi bu.
Zaman böylece gitmiş ve o evine tek başına gidebileceğini söyleyerek kalkıp gitmişti. Ben ise tamamen salaklaşmıştım. Ne yapacağımı, ne hissedeceğimi bilmiyordum. Ve en önemlisi onu aklımdan asla çıkaramıyordum.
* * *
Yoongi komutanın evinden ayrılır ayrılmaz hızlı adımlar ile saraya gidiyordu.
Tombul yanakları hafif bir şekilde kızarmış ve yüzünde minik bir tebessüm vardı. Ellerini sıkı sıkıya birbirine dolamış ve kendini hızlı bir şekilde Taehyung'un odasına sokmuştu.
Taehyung davetsiz misafirini görünce afallasada yüzüne hemen güzel bir gülümseme kondurmuştu.
"Yoongi-ah, hoşgeldin." demiş ve eliylede oturması için camın önündeki koltukları göstermişti.
Yoongi ağzından belli belirsiz "hoşbuldum" diyerek direkt koltuğa oturmuştu. Taehyung ise hem şaşkınlık hemde endişe barındıran bakışları ile yanına oturmuştu.
"Neyin var senin?" demişti gözüne ona dikmiş bir şekilde.
Diken üstünde oturan Yoongi ise bir anda yüzünü ona çevirip konuşmaya başlamıştı.
"Bana Komutan Park'ı anlatır mısın?" demişti yüzü daha da kızarırken.
Taehyung ise duyduğu şey ile sırıtmaya başlamıştı. "Neden?" demiş ve tek kaşını kaldırmış karşısında oturan gence bakıyordu.
"Şey, sanki bana biraz ilgisi var gibi. Ama emin değilim hemen yanlış anlama." demişti panik içerisinde.
Taehyung ise biraz ciddileşmiş ve yerinde doğrulmuştu.
"Eğer dediğin gibi bir ilgisi varsa sakın ondan çekinme. Görüp görebileceğin en temiz kalpli kişi belkide. Ben Jimin ile birlikte büyüdüm, bunu biliyorsun?" demişti onay almak için, Yoongi de bunun üzerine sakince başını sallamıştı.
"Jimin ailesini kaybettiğinde sadece 11 yaşındaydı ve bizim yanımızda sarayda büyüdü. Asla para da gözü olmaz ve gösterişten nefret eder. O yüzden eli iş tutmaya başlar başlamaz kasabanın biraz ötesinde eve çıktı. Sevdiği zaman ise tüm sevgisinide verir." demişti hafif hüzün ve gururun karıştığı sesi ile.
"Peki ne yapmalıyım?" diye sordu saf bir merak ile Yoongi.
Taehyung ise yüzüne şefkat dolu bir gülümseme kondurmuş ve uzanıp arkadaşının elini tutmuştu.
"Sadece akışına bırak. Elbet doğru olan neyse o olur." demiş ve güven verici bir şekilde elini sıkmıştı.
* * *
Çoktan son görüşmemiz üzerinden iki gün geçmişti. Ne o buralara gelmiş ne de ben utancımdan ona gidebilmiştim.
Dışarısı bembeyaz karlara bulandığı için talim yapmıyorduk, o yüzden de günümün çoğu evimde geçiyordu şu iki günde. Şöminenin yanına oturmuş ve ateş sesleri eşliğinde kitap okumak ile meşguldüm.
İşin en vahim kısmıda kitapta geçen çoğu şeyi istemsiz Yoongi'ye benzetiyordum. Yani kitap okurken bile aklımdaydı.
Bir süre daha orada kitap okumuş ve sıcak bir çay yudumlamıştım. Kapı çaldığı zaman savsak adımlar ile kapıma ilerlemiştim. Ve kapıyı açtığımda Taehyung yüzünde büyük gülümsemesi ile bana bakıyordu biraz daha arkasında ise Jungkook yerdeki karları tekmeliyordu.
İkisininde nasıl prens olduğunu hala çözememiştim.
"Bizimle geliyorsun, kar topu savaşı yapacağız!" demişti coşku dolu bir şekilde. Bir yandan da içeride kapının girişinde duran kabanıma uzanıyordu.
"Tanrım, beni rahat bırakın lütfen." diye sızlansam bile işe yaramamış beni dışarı çekmişti. Zar zorda kabanımı giymeye çalışıyordum.
Ve aniden yüzüme bir kar topu atıldı. Şok içinde açılmış gözlerimle kimin attığını anlamaya çalışmıştım. Taehyung yanımdaydı, Jungkook bizim uzağımızda hala kar tekmeliyordu.
O zaman kim yüzüme kocaman bir kar atabilmişti?
Bakışlarım duyduğum karın ezilme sesi ile soluma dönmüş ve yüzünde kocaman gülümsemesi olan Yoongi'de takılmıştı.
Yere eğildiğini görünce gözlerimi panikle açıp kaçmaya çalışsamda çok geç kalmıştım. İkinci kar topu yüzüme çoktan gelmişti bile.
Ardındanda alanı üçünün kahkahası doldurmuştu.
-Lorah
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Drugelis ‡ Yoonmin
Romance"Bir kelebek kadar zarifsiniz efendim, ancak tıpkı onlar gibi de kırılgansınız. Size dokunurken, hatta bakarken bile incineceksiniz diye içim gidiyor."